1 Mayıs 2017 Pazartesi

İşte Benim Tıp Hayatım

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 23:27
             Batarken güneş ardından hacettepenin, 2 ay kaldı intoşların veda vaktinin...(kafiyeyi uyduracağım diye anlatım bozukluğunu ağlattım) Beyin cerrahinin son nöbeti, kadın doğum ve acil... Başladığım acilde bitiriyor olmak da ayrı bir dram katıyor olaya. 12 ayda ne kadar çok şeyin değiştiğinin kanıtı adeta. İntoşluğa ilk başladığım gün dün gibi olsa da "çalışma hayatı insanı olgunlaştırıyor" klişesine bir tık benden.
             Beyin cerrahi son nöbetimde üniversite hayatımı şöyle bir gözden geçirmek istedim. 7 yıl önce bu okulun kapısında annesiyle babasıyla vedalaşıp, onlar ağlarken Ankara'yla "birbirimizi üzmeyelim" tarzı bir anlaşmayı gülerek yapan 17 yaşındaki kızdan geriye çok az şey kaldı. Cümlenin acıklı olduğuna bakmayın ruhumdaki küçük arabesk parçasının ara ara devreye girmesinden kaynaklı. Evet başlıyorum:
Hazırlık: "Kıza bak trafik lambası gibi..." İşte o kız benim. Kırmızı mont, turuncu çoraplar, yeşil ayakkabılar, kocaman küpeler... Manik Hazan'ın istilasına uğramış haldeyim. Günde 3 saat ders
sonrası tam olarak itlik serserilik. Liseyi yatılı okumuş bir de üstüne üniversiteye giriş sınavında derece yapacak kadar ders çalışmış bir insanı bu kadar boş bırakmak mantıklı mı? Henüz hazırlığın ilk günüydü Yamuk'la tanıştım. O zaman Yumuktu gerçi. Yamuk olmayı 5.senenin sonunda hak etti. 7 yıllık serüvenimin en yakın takipçisi... Gerçekten, dışarıda ders çalışmaktan, hırstan, nadiren izlenilen tv dizilerinden farklı bir dünya olduğunu keşfettiğim yıldı hazırlık. Yumukla rastgele bir otobüse binip, canımızın istediği durakta inip yeni yerler keşfetmeye çalışırdık. 18 yaşıma girdiğim gün de yanımda o vardı. Kızılaya gidip "ilk müzik duyduğumuz yere gireceğiz" diyerek soluğu Maydonoz'da almıştık. Başlarda olayı biraz abartarak haftanın 7 gününün 6'sını orada geçirmiş olabiliriz ama sonrasında bir düzen oturtmuştuk. Geçen sene kapandığı güne kadar da yuva sıcaklığı vermişti bize. (Bu noktada hüzünlendim)
           E gezdik tozduk. O kadar eğlendik derken hazırlık ne oldu? Bütünleme tabi ki! Hayatımdaki ilk başarısızlığım sayılabilirdi sanırım. Yaz okulunda deniz görmeden harcadığım koca bir yaz... Bu yazın tek güzel yanı evime kavuşmak olmuştu. "7 yıl üniversite okuyacağım bir evim olmasın mı?" diyerek ev bakmaya çıkmıştık. İlk baktığım evdi. Kapıdan girdiğim anda "tamam" demiştim. Sonrasında ev sahibi satmaktan vazgeçse de ben Ankaradaki binumum boş evleri gezmek zorunda kalsam da sonuçta o ev benim oldu.
Dönem 1: Oryantasyon haftasının 2.günü annemi arayıp "bu tıp çok kolay ya!" dediğim ana gitsem tüm terbiyemi bozarak kendime  hareket çekerdim. Adı üstünde değil mi? Oryantasyon. Adamlar laboratuarın yerini gösteriyor, ben oradan açık öğretimden bir şey daha mı okusam diye düşünüyorum. Tıp çok kolay ya!
            Hazırlık okumayanların ürkek kuşlar gibi birbiriyle tanışmaya çalıştıkları günlerde biz hazırlık tayfası olarak "nerede mangal yaksak?" modundaydık. Hacettepede sanırım öğrenciyi ürkütmemek adına 1.sınıf oldukça kolaydır. Girdiğim ilk komiteden (Hacettepede sınavlar komite şeklinde olur. Öğrendiğin bütün derslerin test sorularının olduğu ÖSS, YGS tarzı bir sınav) 75 üstü alınca kendimi ödüllendirmek adına saçlarımı kızıla boyatmıştım.
           Hazırlıkta temelini attığım arkadaşlıklarımı pekiştirdiğim ( bu insanlardan bazıları hala hayatımın temel taşlarıdır), dersle çok da alakamın olmadığı, Yumukla maydonozdaki mesaimize devam edip, bol bol gezdiğim bir yıldı kısaca dönem 1.
Dönem 2: Anatomi=bir ben var benden içeri. Yıllarca yaşadığım bedenimin her bir noktasının latince birbirinden güzel isimlerinin olduğunu öğrendiğim yıl 2.sınıftır. Hala liseden gelen öğrenme aşkının son demlerini içimde canlı tuttuğum bir zaman dilimindeymişiz ki eve gelip hunharca ders çalıştığımı hatırlıyorum.
         Dönem 1in sonlarında tanıştığım bir çift de yumukla olan beraberliğimize katılmışlardı. 4 kişilik aile gibiydik. İnanmazsınız evde ıspanak, kuru fasülye pişiyordu. Cam, koltuk siliniyordu. Bulaşıkları kimin yıkayacağına 4saat pis yedili oynayarak karar veriyorduk. Yumukla ben yaramaz çocuklar olarak dışarıyı da çok ihmal etmiyorduk. Bazen benim arkadaşlarımla bazen başbaşa mekan mekan geziyorduk. Anatomiden vakit kalan sürelerde tabi ki.
           Hem bir aile sıcaklığı hem de öğrenci hayatını birlikte yaşadığım not ortalamamın 79 olduğu, ders çalışmayı iş değil eğlence gördüğüm son yıldı dönem 2.
Dönem 3: Oradan bana korku filmlerinde gerim gerim gerip sonunda çığlık attıran bir müzik açsanıza. Hayatımın dönüm noktasına geldik de! Kurduğum tüm düzenin yıkıldığı, "vay be insanlar bunu da mı yaparmış" dediğim, bazı zamanlarda Küçük Emrah!tan bile daha çok yıkıldığım yıl da dönem 3!tür. İlk iki seneyi 80!e yakın ortalamayla geçen ben dönem 3 finalini 59,8!le geçmeyi başardım. Aradaki uçurumu siz düşünün.
            Yaz tatilinde bavulumu toplayıp Londra'ya gitmemle başladı her şey. Kalbim ilk kez orada "pırrr" etti( kanatlarını yolmamak büyük hataydı). 6 haftada hayatımda bir çok ilki yaşayarak döndüm Türkiyeye. Dönüşümden çok kısa süre sonra 2.sınıftayken aile saadeti yaşadığım çiftle aramız bozuldu. Bir gün bizim evde ıspanak pişmez oldu. (Aramızın bozulmasında tamamen suçsuzum. Kendilerine buradan tüm kalbimle mutluluklar) Yumuk da kendi özel hayatının derinliklerinde kaybolup gitmişti. Bu durumda bana düşen de kendi özel hayatımı oluşturmaktı. Ama inanın 21 yaşına kadar hiçbir özeli olmamış bir insan için oldukça çetrefilli işler. Sonuçta elime yüzüme bulaştırdım. 2014 yılbaşında "aksiyon" istemiştim. Aksiyonun boku çıktı hayatımda. Aşk, ihtiras, tutku, öfke, kavga... Ne ararsan. En yakın arkadaşlarım dediğim insanların hain saldırıları...(ama acıklı)
          Büyüme grafiğimi çizecek dönem 3 yılını dik veya dike yakın olarak gösterirdim. Keşke hiç bu şekilde bir büyüme yaşamasaydım. Pembe camlı gözlüklerim bir anda paramparça
 olmuştu. Hayat kuşlar ve çiçeklerden ibaret değilmiş, anlamış oldum. Hayatın güzelce dayağını yediğim, Yıldız Tilbe ve Müslüm Gürsesle bir de ruhumdaki arabeskle tanıştığım, hayatı çooook mutlu ile çooook mutsuz arasında yaşadığım yıl da dönem 3tür.
Dönem 4: Fırtına sonrası sessizlik... Esip gürleyip söndüğüm hatta gereksiz yere fazla söndüğüm yıl.
Tam bir duraklama dönemi.. 3'ten 4'e geçerkenki yazda ilk kez gittiğim Malta'da bir ayda eğlenmenin bokunu çıkarttığımdan mıdır bilinmez okul başladığı anda sakin bir Hazan vardı. Okul konusuna gelirsek kliniğe yeni başlamanın, ilk kez hasta görmenin verdiği ufak heyecan... Komitelerden sözlülere geçiş. Hayal edin. 3 tane prof veya doç karşınıza oturuyor, hayatlarını adadıkları bölümle ilgili sorular soruyor. Bir bilsen iki bilemiyosun üçüncüyüz zaten heyecandan unutuyorsun. Bir de hacettepede dönem 4'te 4 büyük staj kavramı vardır. Dahiliye, pediatri, kadın doğum, genel cerrahi... Hadi kadın doğum diğerlerine göre daha rahat, cerrahi de çok bakmaz bilgine. "Pratisyen olcaksın oğlum, cerrah mısın sanki?" Çok da mantıklı bir düşünce. Ama gelelim pediatriyle dahiliyeye... Ben diyeyim okyanus, sen de sahildeki kum taneleri... Öylesine uçsuz bucaksız. Zaten bu sözlülere girmeden önce "konuyu istediğim bölüme nasıl getiririm?" çalışmaları olur insanın beyninde. Eğer az çalıştığın veya üzerinde durmadığın bir konuya atlama gafletinde bulunursan sen o sınavın üstüne bir bardak soğuk su iç. E bir de juri faktörü var. Ben hayatım boyunca juriden yana şanslıydım. Ama bir de şansız olan grup var. Kalmak zaten garanti bir de üstüne hunharca yediğin azar... Odadan
kovulmalar, hakaretler.. Bir yerde haklılar. İnsan canı bu. Mükemmeli yetiştirmeye çalışıyorlar. Gel gör ki bizim öğrenci "geçeyim de gerisi boş" modundadır ve o mükemmellik sınavda giyeceğin beyaz önlüğün yakasından görünecek boyutta kıyafeti ütülemek düzeyindedir.
           Evde dizini kırıp oturmanın ne kadar bana göre bir şey olmadığını anladığım, bu yüzdendir ki son kadın doğum stajında ufak ufak gezmelere tozmalara yeniden başladığım, kendimi Hacettepe tıp için çok önemli olduğumu zanettiğim yıldır dönem 4.
Dönem 5: 4.sınıfın sonlarına doğru bu dinginlik ve huzur durumunun bana göre olmadığını anlamaya başlamıştım. Bu aydınlanma durumuyla birlikte kendime yeni bir çevre edinme girişimlerim günler içinde sonuç vermişti. Yazın yeterince tatil yapmış ve seneye yeni arkadaşlarımla hızlı bir giriş yapmıştım derken korkunç bir gerçekle burun buruna geldim: "dershane" Tus gerçeğiyle ilk kez burun buruna geldiğim yıl dönem 5'tir. "Eee nasıl olacak bu işler?" derken ilahi güçler midir bilinmez bir tarafıma motor takılmış gibi enerji patlaması yaşadım. Hafta içi okul, iki haftada bir olan sözlüler, haftasonu dershane demeden geceleri de hunharca eğlendim.Gündüzler Hacettepenin, geceler benim oldu. Şimdi bakınca nasıl o kadar şeyi bir arada yürüttüm bilmiyorum ama başardım. Hem sosyal hayat hem dersler birlikte yürüyebiliyormuş demek ki. E bu yazı da boş geçirmeyelim diyerek yaza da güzel bir Malta tatili ayarlamıştım ki daratatammm: Dermatolojiden bütünlemeye kaldım. Geçemezsem intörnlüğe 1 ay geç başlayacağım, arkadaşlarımdan ayrılacağım, cık olmaz. Tatili iptal edemem o kadar para verdim, parasını geçtim hayallerim yıkılır. Aldım dermatoloji kitaplarımı malta sahillerinde bir deniz bir güneş bir not diyerek, 15 gün Malta'da eğlenme rekorları kırarak döndüm. Bütünlemeyi doksan küsür puanla vererek bitirdim bu seneyi de.
           Sosyal hayatın başarıya engel olmadığı, yıldızların üstünde dans edip, kuş gibi hafifleyerek sandalyelere çıkarak(!) bitirdiğim yıldır dönem 5.
Dönem 6: Namı değer "intörnlük" Aklıma ilk gelen şeyin "şişeler" olması... Bana intörnlüğünde öyle
arkadaşlar edineceksin, öyle bir grubun olacak ki beraber klip çekeceksiniz, halay çekeceksiniz, en kötü anınızı paylaşacaksınız deseler "hadi be oradan" derdim. Dedirtmediler. Sayın dekana rastgele bir araya getirdiği bu insanlar için plaket vermek istiyorum. İntörnlük amelelik. Bu konuda netiz. Diğer yazılarımdan bu konunun derinliklerine ulaşabilirsiniz. Verdiğimiz psikolojik bir savaş. Hocası ayrı, asistanı ayrı, postası ayrı, tus belası ayrı... Biz ne yaptık? Tus her zaman kazanılır. Bir daha bu an yaşanılmaz diyerek başladık çalıp söylemeye. Pişman mıyım? Asla. Yeni bir ailem oldu. Mecaz değil bu, gerçek. Yeri geldi nöbetlerde 36 saat beraber olduk yeri geldi  birbirimize iş yıktık, bazen birbirimizin omuzunda ağladık ve çoğunlukla beraber güldük. En kötü anlarımızda birbirimize kahkaha attırmayı başardık. O kadar kısa sürede o kadar çok zaman geçirdik ki başımıza gelen olayı ailelerimize değil "şişeler"e anlatmaya başladık. "Bu kadar işin arasında ne kadar eğlenilir?" sorusunun cevabı şişeler kadardır. İnanmayan youtube'da kliplerimizi izleyebilir.  (https://www.youtube.com/watch?v=5z-U7_OQy-M)
          Kendimizi hastanın gaitasından daha gaita hissettiğimiz anlarda bile gülmeyi, eğlenmeyi asla elden bırakmadığımız yıl da dönem 6'dır.

          Tahmin ettiğimden çok daha uzun bir yazı oldu. Okumaya sabrınız yettiyse büyük başarı. Ama benim daha yazmadığım o kadar çok şey var ki... Dile kolay 7 koca yıl. Benim çocukluğum, gençliğim, hayatımın en güzel ve en kötü anılarını barındıran 7 yıl. Bu süre boyunca veya bir noktasından sonra hayatıma giren mükemmel insanlar için hallelujah! Umarım sizin de benimki kadar eğlenceli bir üniversite hayatınız olmuştur veya olacaktır. Anı yaşamak önemli. Mutlu günler:)

1 yorum:

Unknown dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
 

Bir Garip Doktor Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea