23 Şubat 2013 Cumartesi

Senin cinsin ne?

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 20:05 0 yorum
     Bütün ülkeler gelişiyor, geleceğe doğru gidiyorlar yavaş da olsa. Bizde bir problem var ama acaba ne? Faşizm 2. Dünya savaşı yıllarında favori görüştü yani bundan neredeyse 70 yıl önce. Irkçılık desen daha da eski. Siyahların beyazlarla aynı otobüse binmelerinin bile yasak olduğu amerikanın şuan siyahi bir başkanı var. Biz ise tutmuş senin kökün ne benim ki ne diye uğraşıyoruz.
       Benim bildiğim köpeklerin, atların cinsi önemlidir, insanın değil. Türkiye Cumhuryetinin milletvekili tutmuş 'ben de arnavutum' diyor. Neyin kafasını yaşıyor bunlar? Biz "Ne mutlu Türküm diyene" derken acaba sadece ırkı Türk olanları mı kastediyoruz. Bunu böyle anlayan bir milletin vekiliyse vay o milletin haline.
     Sizi bilmem de benim durumum çok vahim. Anneanne tarafımdan iranlı annemin babası tarafından arabım. Babamın babası tarafı çepni, anne tarafında ise rumluk var. Ben kısa yoldan bavulumu mu toplasam?
      Ama bir de şöyle bir olay var. Hepimiz Hz.Adem ve Havvadan geldiğimize göre acaba onlar nereliydi? Eğer Türk değillerse yandık. Ben gidip biraz araştırayım.

14 Şubat 2013 Perşembe

Vicdan mı? O da ne?

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 12:54 0 yorum
    Bu ülkede hala vicdandan bahseden insanlar var. Yazık hem de çok yazık. İşsizliğin yüzde 10u geçtiği en büyük bütçenin diyanet işlerine ayrıldığı bir ülkede biz hala gelişmekten avrupa birliğine girmekten söz ediyoruz.
    Bizi öyle korkuttular ki artık sesimizi çıkaramaz olduk ek olarak bir de gözümüzü boyayıp ağzımıza bir parmak bal çaldılar. Orta doğu fatihi olduk. Türkün başı öne eğilmez 'one minute' dedik.
    Siz asgari ücretle aile geçindirmeye çalışırken sahte dindarlar yatcık katcık aldılar sustunuz. Başbakan 3. özel uçağını aldı hakkıdır yapar dediniz. İşsizliği örtbas etmek için her yere üniversite açtılar. Hoca yok materyal yok ama üniversite var. Devlet çalışıyor okul açıyor dediniz. Peki bu mezunlar ne olacak diye hiç düşündünüz mü?
       Sizi zerre kadar önemsemeyen sizden yağlı vıcık vıcık elleriyle çaldıkları paralarla  kendilerine daha da yüksek taht alan insanlar 3 torba kömür verince vicdanınızı onurunuzu sattınız.
        Askerlerimizin kanları hala ellerinde olan insanlarla el sıkıştılar, alkışladınız. O kan size bulaşmadı mı? Hepiniz katil olmadınız mı? Terörle mücadele etmek için evlerini barklarını gençliklerini bir kenara atıp kendilerini feda eden insanlar bir bir tutuklandı. Siz ne yaptınız? 3 maymunu oynadınız. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın dediniz.
       Vicdanını, ülkesini 3 kuruş paraya satan insanlar gün gelecek torunlarınızın ahıyla mezarınızda ters döneceksiniz. O yılan sizin de boynunuza sarıldığında iş işten geçmiş olacak.

13 Şubat 2013 Çarşamba

Ankara'nın Bağları

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 14:34 0 yorum
        Başkentte yaşamaya başlayalı tam 2.5 yıl oldu. bir yeri tanımak için 2.5 yıl yeterli bir süre sanırım. bu yazımda sizlere ankara'nın belli başlı yerlerini anlatmak istedim. hadi bakalım ufak Ankara gezimiz başlasın
AŞTİ: İlk olarak otogardan başlıyoruz. Kadim dillerde açılımı "Geldiğin gibi geri git"dir AŞTİnin. Zaten otobüsten indiğiniz anda adının hakkını verdiğini anlarsınız. Elinizde bavul metroya nasıl inebileceğinizi sorduğunuz ilk insan size "Erzurum, Van , Iğdır... abi Erzurum var mı?" diye cevap verir. İnsanlardan umut olmadığını anlayıp tabelalara yöneldiğiniz anda başka bir vatandaş size 20 liraya İstanbula götürebileceği iddiasıyla kolunuza yapışır. Zor da olsa kendinizi metronun merdivenlerine atarsınız. İşte burada durun. Eski Türk filmlerinde İstanbula gidip Haydarpaşa garında merdivenlerden inerken her insanın denize karşı söylediği ilk söz olan "İstanbul seni yeneceğim" lafının çakmasını (Ankara uyarlamasını) diyebileceğiniz tek yer burasıdır. tabi sizi arkadan iten sanki tek metro o anmış da kalanı yürüyerek gidecekmiş hissine kapılan insanlardan fırsat bulabilirseniz.
KIZILAY: Ankarada çok ünlü bir laf vardır: "Her yol Kızılaya çıkar!" Duyup duyabileceğiniz en mantıklı ve anlamlı sözdür. "Deniz olan memlekette kaybolmazsın denize doğru yürü sahile çıkar yolunu bulursun" diyen insan gel bir Ankarayı gör. Her dolmuş, otobüs, metro direk veya dolaylı şekilde illa ki kızılaya uğrar. içine girmezse civarından geçer. Kaybolma riskinizi ortadan kaldırdığımıza göre kızılayı anlatabiliriz. Her cinsten ve çeşitten insanı bulabileceğiniz çok orjinal bir yerdir. Metro altı denilen ve kızılayın altını boydan boya kaplayan mekan size ucuz çok çok ucuz kıyafet imkanı sunar. Markaları ün yapmış tüm mağazaların ürünleri burada mevcuttur. Akşam saat 10dan sonra kızılayda bir curcuna başlar. Korkmayın bu ucuza alışverişin sesidir. karaborsacılar çıkar bir anda piyasaya. aradığınız herşeyi bulabileceğiniz bir süpermarket olur kızılay bir anda. ama uyarmam gereken çok tehlikeli bir olay var: Falcılar. adım başı "fal 5 lira kahve ücretsiz, isim bile veriyoruz" şeklindeki lafları duymamazlıktan gelmeye çalışın yoksa başınıza geleceklerden dolayı üzülürüm.      Yüksel caddesinin köşesinde hep bir imza toplama olayı vardır. hep bir şeyler protesto edilir. ilk bir kaç gün "çok mantıklı dur imza atayım" şeklinde yaklaştığınız platformlara karşı bir müddet sonra bağışıklık kazanacaksınız. kızılayın ortasında kızılay alışveriş merkezi vardır. hatta metro altına açılan bir kapısı da vardır. burada ki ironiye bakın. aynı ürünler aşağıda 3 liraysa yukarıda 30 liradır. tercih sizin.
          her şey bir yana kızılay güzeldir. kızılay candır. sıkıldığınız anda kendinize illa ki oyalayacak bir şeyler bulabileceğiniz bir yerdir. kızılay sevilir tarafımca:)
SAKARYA: Çiçekçi çingene çocukların boyunduruğu altında kızılayın bir eyaletidir sakarya. iç işlerinde tamamen bağımsızdır. girişinde sizi efes pilsen karşılar. her türden müziği aynı anda duyarsınız. bir yerde uzun hava çalarken bir yanda heavy metal çığlıkları duyabileceğiniz bir bar cennetidir. her insana uygun bir mekan bulunur sakaryada. ucuzdur da. tam öğrenci yeridir. zaten girdiğiniz her mekanda en az 2 tanıdık görürsünüz o yüzden ankara büyük ama küçük bir şehirdir.
ULUS: Gazino, otel ve işkembecinin yan yana olduğunu gördüyseniz tebrikler ulusa ulaştınız demektir. Dünya üzerinde sanırım "en değişmez" ünvanı ulusa aittir. soruşturmalarıma dayanarak aynı gazinoların 30 yıl öncede orda olduğu sonucuna ulaştım. bir nevi tarihi ziyarettir. ama size tavsiyem ziyaretinizi otobüsün penceresinden gerçekleştirin. inmeniz ruh sağlığınızı her an tehlikeye atabilir. ben henüz ulusa ayak basmış değilim.
BAHÇELİ 7. CADDE: Bayanların topuklu ayakkabılarıyla tık tık yürüyüp alışveriş yaptığı serserisi az bir mekandır. niyeyse bana hep çok soğuk gelir. yemek yemek için uygun restaurant ve kafeler bulabilirsiniz. nedenini anlayamadığım bir biçimde "Marcho Pasha"sıyla ünlüdür.
TUNALI: Ankaraya gelen her insanın uğraması gereken bir yerdir. Kuğulu parkta resim çektirmezseniz Ankaraya geldiğinize kimse inanmaz. Çorabın fiyatının 90liradan başladığı bir yerden söz ediyorum. Özel tasarım kıyafetler mi dersiniz bin liralık ayakkabılar mı hepsi mevcuttur. aman kendinizi kaybetmeyin. ben en son Tunalıya gittiğimde cebimde 15 kuruşla dönmüştüm.
      kısa Ankara turumuzun sonuna geldik. Ankara bu kadar mı demeyin bu özetin de özeti yoksa Ankara anlatılmaz yaşanır bunu çok iyi biliyorum. son bir uyarı erkeklere gelsin. geceleri kolejden uzak durun. travestisiyle ünlüdür de;)

9 Şubat 2013 Cumartesi

Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 22:31 0 yorum
     "Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredersin"  ne güzel demiş nietzsche. Bu sözü hayat felsefem edinmeme rağmen aslında sanırım hep seyrettim ben. Korkmadığımı ispat etmeye çalıştım ki bu kaçışımın en büyük göstergesiydi.
       Hayatım boyunca hep kendi fırsatlarımı kendim yarattım. Bununla o kadar meşguldum ki hayatın istasyonuma kadar getirdiği her fırsat trenini görmezden geldim. Burada yazar, yönetmen, başrol, figüran hepsi bendim. Filme kimin girip çıkacağına ben karar verirdim. Çok zorlarlarsa montajla keserdim.
       Her şey düzenlidir yaşamımda. Bu yüzden kolayına üzülmem. Senaryo elimde önceden bilirim oynanacak oyunu. Ona göre kuşanırım silahlarımı. Yanlıştı biliyordum. Pardon biliyorum. Sonrada niye sıkılıyorum diyorum. Cevap çok basit kimse sonunu bildiği kitabı okumak istemez. Sürprizlere yer yok benim hayatımda. Bir kez olsun izij verseydim o çok önemli kurallarımın ve taştan duvarlarımın yıkılmasına belki de her şey farklı olabilirdi.
        En nefret ettiğim şey monotonluk diyerek hayatımı o kadar monoton bir hale getirdim ki sanırım artık boğuluyorum. Insan kendi fırsatını kendi yaratır derler ya iste bu cümlenin öznesi Hazan.
         Eee? Diyorsunuz şimdi duyabiliyorum. Eeesi yok işte. Vazgeçecek değilim. Malum alışmış kudurmuştan beterdir. Kendime format da atamayacağıma göre kabullenmek tek çözüm. Pişman mıyım? İyi tarafından bakarsak üzülmedim, yıkılmadım yıkılmam da. Elmastan bir heykel gibiyim. Niye yazdım bütün bunları? Benim farketmem biraz geç oldu da belki içinizde daha geri dönebilecek olanlar vardır.   Veya hayatını düzene sokmak isteyenler vardır ibret olurum onlara. Ya da dimdik duran insanlara özenenler vardır onlara yol gösterici olurum. Diyeceğim o ki siz siz olun rahat yaşayın. Mutlu günler:)
 

Bir Garip Doktor Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea