27 Kasım 2016 Pazar

Arabeskine Sağlık

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 08:52 0 yorum
            Arabesk sever misiniz? Bir müzik türü olarak yerine göre yırtınarak Müslüm Gürses söylemelerim, arkadaşlarlarla bağırarak Yıldız Tilbe'ye eşlik ederken alt komşunun çıldırmaları düşünülürse yalana lüzum yok. Ben seviyorum. Ama yaşam felsefesini arabesk haline getiren insanlar, insanlarımız. Onlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
           Herkesin çevresinde bu tip arkadaşları vardır; adamlar sürekli acı çeker. Sanki bütün dünya onları alt etmek için anlaşmıştır, herkes onlara bir kazık atar. Markette çikolata sana 1₺ ise ona 5₺dir. Yani öyle değildir de, onlar öyle davranır. Bi de bu yavrucaklar hep masumdur. Küçük Emrah'ı getir. O bile suçlu kalır bizimkilerin yanında. Yok böyle bir boynu büküklük. Gerçi davranışlar ne kadar boynu bükülmüş gibi de olsa, lafa gelince, delikanlılığın kitabını kafadan yazarlar o da ayrı mesele.
           Konuyu fazla dallandırmadan asıl anlatmak istediğim, bebi şoklar deresinde yıkayıp kurumaya bırakan, hala düşünüp düşünüp kahkaha attığım olaya geçiyim. Benim bir arkadaşım var. İsmi lazım değil. Şaka şaka ismi de kendi de çok değerli de isim verip ifşa etmiyim dedim, biz kendisine kısaca Yam diyelim. Sevgili yam bundan 2,5 ay kadar önce bir beyefendi ile düzeyli bir görüşmeye gitti. Bu düzeyli görüşmenin ardından beyefendi bizim Ysm'a ilanı aşk etti. Yam olayların yavaş ve ciddiyetle ilerlemesi koşuluyla beyefendiyle muhabbet aşamasına gelebileceklerini söyledi. Ama gelin görün ki bu aşk da günümüz ilişkilerinden bir adım öteye gidemedi. Beyefendi dedik öküz çıktı hesabı, bir ay boyunca ne bir dal çiçek ne en ufak jest. Bir dal çiçeği bıraktım, dal bile yok. İlişki "nerdesin aşkım?"  "Onlayım aşkım, bunlayım aşkımdan öteye gidemedi. Birinci ay kutlamalarına ulaşamadan muhabbet hüsranla sonuçlandı. Bir aylık ilişki yani dile kolay, Yam bir üzüldü bir üzüldü... Ertesi gün dans etmeye gitmişiz, alışverişe çıkmışız falan hepsi yalan. Ben Yam'ı teselli ediyodum. İnanmazsınız bütün maaşımı Yam'ın gözyaşı ve sümüklerini durdurmak için peçeteye yatırdım. Neyse yoğun bir teselli dönemiyle ayrılık sonrası bir ayı ardımızda bıraktık. Öküz bey hafızalardan silindi gitti. Yam'ın karşına başka bir bey çıktı. Bana kalsa bu da Öküz beyden farklı çıkmayacaktı ya neyse. Tam muhabbet başladı, öküz bey haber almış gibi mesaj attı. "Yaaaaammm nolur geri dön, sensiz yapamıyoooom. Evde çocuklar aç. Yam nolıuırrrr" diye. Bizim açık sözlü, dürüst Yam'ımız "olmaz" dedi. Öküz bey bu sefer sordu: "neden, başkası mı var?" Yam hiç düşünmeden "evet" dedi. O an Orhan Gencebay ağladı, Ferdi Tayfur bileklerini kesti. Öküz Bey "sana maddi manevi hakkımı helal etmiyorum" dedi. Yam gayriihtiyari sordu: "arabayı üstüme yaptın da haberim mi yok?" Cevap gelmedi tabi. Beklememiştik de zaten.
            Bu hazin(!) olayın üstünden 15 gin geçti. Yam grip oldu. Allahın sopası yok ya işte. Günlerce evden çıkamadı. Öküz beyle Yam'ın bir çok ortak arkadaşı vardı. Ortak arkadaşlar bizim Yam'ı gezmeye çıkardı. Grip kız yazıktır diyerekten. Şans bu ya tam bunlar gezerken ortak arkadaşı Öküz bey aradı. Konuşmayı aktarıyorum:
-Nerdesin?
+Yam'ı gezmeye çıkarttık. Sen nerdesin?
-İhanetin olmadığı bir yerdeyim. (Ve Ankara duman altı...)
Telefon meşgule düşer, Yam başını öne eğer. "Beni şu köşede indirin" der. "Burada ihanet yok" Türkiyenin dört bir yanından insanlar ağlama krizine girer, intihar vakaları bir gecede yüzde bin artar. Tüm Türkiye arabeske bağlar. Yani en azından öküz bey öyle sanıyor. Sosyyal medya paylaşımları tam olarak bu yönde. Biz hala ihanet sözcüğünün aslını bulamadık ama olsun. Biz güldük, sen de gül , arabeskine sağlık Öküz bey...

2 Kasım 2016 Çarşamba

Sensin Nöbet

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 21:43 1 yorum
           Size bu yazıyı 36 saatlik nöbetimin 13.saati civarlarında yazıyorum. Daha önümde upuzun bir gece bir gündüz ve de  29 tane bazıları minnoş, bazıları hiç çekilmez, binbir farklı hastalığı olan 29 tane hasta var.
           Dahiliye servis gerçekten bambaşka bir dünya. Benden önce arkadaşlarım yaptı, bazıları gerçek bazıları şehir efsanesi bir sürü hikaye dinledim ama anladığım tek şey yaşanmadan anlaşılamazmış.
            Her gün 6da uyanmak, 3 güne bir 36 saat nöbet tutmak, nöbetlerde zırt pırt uyanmak ve tam eve gideceğim diye sevinirken saat tam 16.55te hasta yatması... Bunlar olayın mekanik boyutu. Şu an eminim bir çoğunuz "ben yapamam" diyerek konuyu kapattı ama asıl yapılamayacak olan kısmı daha farklı. İnsanoğlu bukalemun misali. Hangi ortama koysan çat diye uyum sağlıyor. Hem de kendi bile fark etmeden. Eminim herkes her fiziksel koşula alışır. Ama olayın psikolojik boyutu... İşte orada benim de devreler yanıyor.
           Dahiliye servislerinde, en azından Hacettepe'de, bazı hastalar aylarca kalır serviste. Servis intörnleri değişir, asistanlar değişir, hemşireler değişir. onlar kalmaya devam eder. Bu hastalarla arada tarifi imkansız bir bağ oluşur. Mesela o 5 yıl boyunca bize öğretilen "Ahmet amca değil Ahmet bey" olayları sökmez burada. Ben şimdi Hanife teyzeye "Hanife hanım bugün nasılsınız? Size bugün endoskopi işlemi uygulamayı planlıyoruz. İzin veriyor musunuz?" desem döner arkasına bakar başka biri mi var diye. Burada olay "Hanife teyze sancı var mı?  Bugün karnına hortum salcaz. Yemek yeme ha!" şeklinde ilerler. Hanife teyzeye endoskopi randevusu alabilmek için telefonda saatlerimi harcadığımı bilmez o. Bilsin de istemeyiz zaten. Zaten üç gün önceden başlamıştır sormaya. "Hani hortumla bakacaktınız? Ne oldu bizim hortum işi?"
            Hadi diyelim posta saatinde gelip hastayı götürdü (imkansız ama) hadi diyelim işlem sorunsuz yapıldı(uzak ihtimal) ve sonuç raporu çıktı. Hanife teyze kanser. Nasıl söyleyeceksin? Her sabah "keklik, sarı kuzum hayırlı haberle gel. Ne zaman gidiyom köyüme?" diyen 70 yaşındaki teyzeye nasıl diyeyim kanser olduğunu, ameliyat olması gerektiğini?
           Seviyorum bu işi. O konuda netim ama başa dönsem seçer miyim? İşte orası muamma. Hacettepeye başladığım andan beri "cerrah olacağım, ben babamın kızıyım" şeklindeki düşüncelerim tersine dönüp koşmaya başlayalı çok oldu. Şuan"rahat bir bölüm olsun. Öleni sakatı olmasın. Nöbetler minumum, tatil yatış maksimum olsun. Çok parada da gözüm yok"düşüncesi hakim bana. İdealistliğe elveda, huzura, rahata merhaba...
 

Bir Garip Doktor Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea