30 Mart 2013 Cumartesi

Yumurtadan Çıkan Mutluluk

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 11:34 0 yorum
          Gastrointestinal sistem ders kuruluma son 9 gün kala henüz haklarında hiçbir fikrim olmayan yığınla konu dururken yine karşınıza gelmemin nedeni sabah sabah çok mutlu olmam. Mutluluğumun nedeni ise size oldukça garip gelebilir ama ben böyle küçük şeylerden mutlu olabilen bir insanım işte.
     
      Akşam sekizde uyku basınca yarım saat kestireyim diye uzandığım yatağımdan sabah yedide kalktım. Her gece kış uykusuna yatıyorum. Hele sınav yaklaşmışsa ve konum birikmişse uyanmak işkence oluyor. Hafifçe araladığım göz kapaklarımın arasından akşamdan çalışacağım diye ayırdığım notlarımın bana "Suçlusun sen!" şeklinde baktıklarını görünce, üstümdeki ağırlıklardan en sevdiğim olan yorganımdan ayrılmak zorunda kaldım. Yastığım bana "dur, gitme" derken yüzümü yıkadım ve henüz karnım acıkmamışken (genelde hep aç olduğu için böyle zamanları değerlendirmek lazım) biraz çalışayım dedim. Bir notu 2 saatte ancak bitirip (bu arada faceye göz attım, sabah haberlerine baktım, bir iki köşe yazısı okudum) kahvaltımı hazırladım  . Çok zamanım varmış gibi kendime şöyle güzel bir ziyafet hazırladım.(Sınav zamanı olunca azıcık terk edildim yalnızım da) Günün en sevmediğim anı olan "yemek bitiş saniyesi"ni atlatıp bulaşıkları hallettim. Bu arada laf aramızda bende büyük gelişme var. Bundan iki yıl önce bulaşıkları buzdolabına atıp tatile çıkan bir insanken şimdi yediğimi temizleme huyu edindim. Konuyu dağıtmayalım lütfen! Tam ders çalışmaya gidiyordum ki hava almak amaçlı bir balkona çıkayım dedim. İşte o an kahkaha atmaya başladım. Balkonun kenarında Şekil A da gördüğünüz üzere sevimli, küçük, bembeyaz bir yumurta duruyordu. "Ne var bunda?" demeyin insanın bazen gülmesi için böyle küçük şeyler de yetiyor. İlginç olan etrafta yuva yoktu. yuvayı bırak ne kuş dışkısı ne de tüyü vardı. Sanki öylece konmuştu oraya. Ayrıca bazılarınızın bilip bazılarınızın şuan öğreneceği üzere yarın   Paskalya Bayramı. Yani tarih tam belli olmasa da Mart sonu Nisan başı bir pazar günü diye geçiyor. Hristiyanlar bu günde birbirlerine yumurta boyayıp verirler. (Çizgi filmlerden öğrenmiştim) Biraz komik bir tesadüf oldu.
            Hemen telefona sarıldım ve annemi aradım. Ben mutlu mesut gülerek ve yumurtaya bakarak anlatırken annemle aramızda geçen muhabbet:
Annem: Kızım niye bu kadar seviniyorsun sen mi yumurtladın?
Ben: Evet anne ben yumurtladım tebrikler anneanne oldun
Annem: Git kuluçkaya yat yumurtadan çıkınca haber ver torunum yumurtadan çıktı diye kutlama yapacağım.
           Bu güzel güneşli günde eve kapanıp ders çalışacak olmamın verdiği umutsuzluğu bir parçada olsa alıp beni kahkalara boğan ve yumurtasını balkonuma bırakan kuşa sevgilerimi gönderiyorum ve yumurtlamana sağlık diyorum. Mutlu günler:)
       

28 Mart 2013 Perşembe

İlginç ve Komik Cinayetler

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 22:13 1 yorum
          Cinayetin veya ölümün komiği olur mu demeyin. Önce yazıyı okuyun sonra kendiniz karar verin. Okurken "bu kadarına da pes!" diyeceğinize eminim.
1.  Buenes Aires’te karsını sinirlenip onu öldürmeye karar veren adam,otelin 23. katındaki odalarından karısını aşağı atar. Kadın elektrik tellerine takılır. İsini sağlama almak isteyen adam pesinden atlar.Telleri tutturamaz,yere çakılır. 
2. Arjantin'de iki kardeş hiç anlaşamaz ve sürekli tartışırlar. Kardeşlerden biri bir gün çok kızar ve kardeşini tek kurşunla kafasından vurup öldürür... Olay sıradan bir cinayet gibi görünse de işin aslı şöyledir; cinayeti işleyen kardeşle ölen kardeş yapışık ikizdir ve kardeşini öldürünce yaklaşık 5 dakika sonra kan dolaşımının yavaşlamasından dolayı kendisi de hayatını kaybeder.
3.Filmlere de konu olan bu esrarengiz cinayete 22 yaşındaki Elizabeth Short kurban gitmiştir. Lakabı Black Dahlia(Kara yıldız çiçeği) olan Short, 1947 yılında vücudu ikiye ayrılarak öldürülür. Cinayete olan medya ilgisi, soruşturmayı sekteye uğratır. 60 kadar kişi katilin kendisi olduğunu iddia eder. Soruşturma ilerledikçe katilin kendisi olduğunu iddia edenlerin sayısı artar. Cinayet, Karındeşen Jack'ten sonra katillere en çok ilham veren cinayet olarak görülüyor.
4.  Iraklı terörist Khay Rahnajet içinde bomba olan paketi postayla suikast adresine göndermeye kalkar. Ancak yeterli sayıda pul yapıştırmadığı için paket, ev adresine geri gönderilir. İçinde bomba olduğunu unutan acemi terörist Rahnajet paketi açar. Sonrası malum!
5.Mısırlı çifti, Nil Nehri’ne düşen tavuğunu kurtarmak için suya girer. Ancak girdaba yakalanır. Kıyıya dönemeyince haykırarak yardım ister. Bu kez oğlu atlar suya. O da girdaba yakalanır. Beraberce yardim isterler. Derken adamın kızı, karısı ve iki komşuları da ayni kaderi paylaşırlar. Sonunda tavuk kurtulur ama 6 ölü bırakır!
6. 1995 yılında Coca-Cola makinasından bedava soda almaya çalışan bir adam aniden fırlayan cola kutusu yüzünden hayatını kaybetti.
7.Brezilyada kocasının kendisini aldattığını öğrenen kadın kocasının sevgilisini öldürtmek üzere kiralık katil tutar. Ancak planı istediği gibi yürümez ve kiralık katil kaçırdığı kadına aşık olur. Kadının üzerine bolca ketçap döküp resmini çeken sözde katil, kıskanç eşe resmini göndererek işi bititrdiğini iddia eder. Olaydan iki hafta sonra tuttuğu katille öldürtmek  istediği kadını sokakta öpüşürken gören kadın dolandırıldığını iddia ederek polise başvurur ve tutuklanır.
        Sizin için seçtiğim güzide cinayet veya teşebbüslerini umarım beğenmişsinizdir. Başınıza gelmemesi dileklerimle diyeceğim ama bazılarınızı katledesim, laflarımla boğasım, ağızlarını gözlerini patlatasım var. Bu gidişle tıpla bilimsel araştırmayla bir farklılık yaratacağım yok, dırdırdan adam öldüren ilk insan olarak tarihe geçebilirim belki. Mutlu günler :)

18 Mart 2013 Pazartesi

18 Mart Hacettepe Zaferi

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 13:39 0 yorum
      Gösterişin bu kadarına pes doğrusu. Diyecek söz bulamıyorum. Şu çakma ünlüler bile reklam yapmak için bu kadar çabalamıyor. Rektör çıkıp 'pampişler sizi çok seviyorum' deseydi daha şerefli bir hareket olurdu. En azından bu kadar onurlu bir olay reklam amaçlı ayaklar altına alınmazdı. Gerçi bizim milliyetçiliği de ayaklar altına alan bir başbakanımız var.
      Bu gün hepimizin bildiği gibi 18mart. Çanakkale zaferinin 98. yıl dönümü. Ama bizim okuldakilerin ilk defa haberi oldu sanırım bu durumdan ki bu kadar şaşalı bir kutlama yapmak akıllarına geldi. Kapının önüne kocaman bir ekran yerleştirilmiş. Ses sisteminden Çanakkale türküleri çalıyor. Bunlara lafım yok. İyi güzel bize duygulu anlar yaşatıyorlar falan ama 19mayısta bir bayrak asmakla yetinen sayın yönetimimiz üşenmemiş askerler getirmiş. Bir de adamların işleri güçleri yokmuş gibi kapıya dikmiş gelen geçen fotoğraf çektirsin diye.
       Yemekte ayranaşı çorbası ve üzüm hoşafı vardı. Sanki karnımız doyacakmış gibi. Şimdi kimse bana milliyetçilik taslamasın. Anmak öyle olmaz. Ben o yemekleri yiyip doymayınca 'vah insanlar ne çekmiş' demeyeceğim. Bunu o yemek olmasa da zaten biliyorum.
       Sayın rektörümüz de sanki her gün bizimle yemekhanede yiyormuş gibi televizyon kameralarına pişkin pişkin poz verdi sevgili öğrencileriyle beraber. Birazdan odasına kebap siparişi vermeyecek sanki.
        Sinirlerim tavan yapmış ve aç olsam da girmem gereken 4 dersim daha var Conk bayırında pardon beyaz amfide. Insani duyguları bu kadar istismar eden  iğrenç yönetimlerle karşılaşmamanız dileğiyle...

17 Mart 2013 Pazar

İtiraf

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 13:35 0 yorum
         Sayın öğrenci arkadaşlar bizde olduğu gibi sizde de bir itiraf çılgınlığı vardır illaki. Facebook üzerinde dönen bu manyaklık özellikle komite zamanları tek eğlencem haline geliyor. O yüzden şikayetçi değilim. Hatta herkes yazsın daha çok yazsın. Madem konu ititraf bende bir itirafta bulunayım. Sayfayı her açmamda "Acaba benim için de bir şey yazan var mıdır?" diye düşünüyorum. Tabi her seferi hayal kırıklığı olsa da bazen gülmekten yarıldığım veya şaşkınlıktan çenemin açık kaldığı itiraflarla eğleniyorum. Tam altı farklı üniversitenin itiraf sayfalarını gezerek en çok beğendiklerimi sizin için seçtim topladım. İyi eğlenceler:)

***BayramoğLu***
eLin Burak Özçivit'i bıyık bırakınca MaLkoçoğLu oLuyor az önce ben bıraktım bide baktım aynaya biLdiğin Latif Doğan.Bu Kötü şansımızda oLmasa şans yüzü göremeyecez.


***Gizli***
Bir gün marketin birinde meyve reyonunda meyvelerden tadıyordum. İşte kiraz, şeftali vs vs... Görevli de bana bakıyor ama ben hiç aldırmadan yemeye devam ediyorum. Sonun da görevli yavaşça yanıma yaklaştı ve: "Kardeş karpuz da keselim mi?" dedi.


***Gizli***
Bir gün evde bangır bangır son ses müzik dinliyorum, annemde elektrik süpürgesini çıkarmış bütün evi süpürüyor, tabi müzik sesinden aletin sesi duyulmuyor. ben müziği kapatınca farkettik ki annem çalismayan süpürgeyle bütün evi dolasiyomus yarim saattir.


***pembekrampon*** 
Erkekler sürekli deyip duruyorlar ya kadınları anlamıyoruz diye... Bizler de sizleri anlamıyoruz. Pes oynarız erkek misin ? dersiniz. Ofsayt ne demek biliriz, bıyıklı oluruz. Futbol oynarız, bu ne ya biraz zarif ol dersiniz. Yabancı kızlar futbol oynayınca oyşşş , biz oynayınca bu ne aq dersiniz.Normal olmaya çalışırız,çok süslenmeyince kezban oluruz. İki kalem fazla çektik mi boya küpü oluruz. Ve hep ne istediğini bilmeyen taraf biz oluruz. Tamam hadi biz bilmiyoruz diyelim bu durumu bana açıklar mısınız ??


***Rum değiliz***
Ankara üniversitesi kimya bölümünü kazandığımı öğrendiğimde eve gidip deney yapma mecburiyetinde hissettim kendimi ve öyle de oldu. Eve gidince acaba ne yapsam diye düşünürken duvarda asılı duran termometreyi gördüm ve aklıma ilk gelen şey termometrenin içindeki cıvayi ısıtmakti deneyimi yapmak için tek eksiğim bir çakmakti o da zaten sigara içtiğim için cebimde hep mevcutu. Çalışma masama oturdum termometrenin cıva kısmını soktum ve başladım bakmakla cami ısıtmaya. 5 saniyelik süreden sonra cam patladı cıva ise yanmaya başladı can havli ile camdan aşağıya attım camın elimde kalan parçalarını masamın üstünde yanan cıvayi da elimle söndürdüm. Sonra oturdum düşündüm ve deneyin nden başarısız olduğunu buldum kesin cıva dandikti :)


***lanet olsun atom fiziğine**
ie: arkadaşlarımdan biri kendini uzman doktor olarak tanıtıp avukat bi kız ayarladı,diğeri bir hasta yakınının kızını ayarladı,bir diğeri telefonda check up yapmak ister misiniz diye sormak için arayan kızı ayarladı(ki en başarılı bunu buluyorum görmediği bi kişiyi etkileyebildi ) böylesine başarılı kişilerin yanında ben de senelerdir hayatıma çıkacak en doğru kişiyi beklemeliyim diye düşünerek ömrümü çürüttüm.Hani lan üzüm üzüme baka baka kararırdı ben niye kararamıyorum arkadas.

***seclude***
Dün Akhisar-Galatasaray maçını izlediğim kapalı tribünün sahaya yakın koltuklarında oturan yirmili yaşlarda bir kız bir atak sırasında Wesley Sneijder'e "Ofsayttasın gerizekalı!" diye bağırdıktan 2 saniye sonra hakem ofsayt düdüğünü çaldı. Bir kadın ofsaytı atak anında önceden sezip oyuncuyu uyarıyorsa onu telli duvaklı gelin alacaksın, bu bir. Bir kadın bir Hollandalı'ya Türkçe uyarı yapıyorsa bırak evde kalsın. Bu da ikiiii


***Rumuz: Çirkinella ***
Yıl 2009 faceyi yeni almışım. Gamyun diye bir oyun sitesinde 101 oynamaya dadandım. Doğuda astsubaylık yapan birisiyle tanıştım. Bir kaç ay sonra faceden ekledi 7 aydan fazla konuştuk. Tabi benim o zamanlar facede fotoğrafım yok. Çocuk her defasında beni görmek istediğini söylüyordu. Ankara'ya geleceğim diyordu ama ben internetten tanıştığımız için bir türlü buluşmak istemedim. En sonunda ısrarlarına dayanamayıp msn de görüşmeye karar verdim ( fotojenik olmadığımı düşündüğümden fotoğraf koyamadığım için) Tamam dedim ama içim içimi yiyor tabi. Msn den görüşeceğimiz gün yine olmaz deyince çocuk başladı ısrarlara sana çok önemli bir şey diyeceğim ama yüz yüze olmak şartıyla dedi. Ben de ben çok çirkinim beni görünce vazgeçersin söylemekten diyorum güya espriye vurarak olayı. Çocuk da ne alaka maymun çirkinliğinde de olsan söylüycem dedi. Sonra evde kamera olmadığı için internet kafeye gittim. Teknoloji özürlü olduğumdan msn yi kullanmayı da bilmiyorum tabi çocuk bana faceden tarif ediyor kamerayı şöyle açacaksın felan diye. Vee kader anı... Çocuk kamerada beni görmesiyle dumur oldu. Ben de kendime baktığımda fotoğraflarda bin kat iyiymişim gerçek halim daha da betermiş dedim kendi kendime :) Kafe karanlık, kamera masanın üstünde olduğu için yüzümü alttan çekiyor felan. Tabi nasıl bir görüntü var az buçuk tahmin edebiliyorsunuzdur. Burun kocaman, gözler çukurda. Neyse çocuğun nutku tutuldu sanırım bu görüntü karşısında epey bir konuşamadı. Dili çözülünce bu sen değilsin beni kandırıyorsun dedi. 10 dk ancak görüştük o şekilde. Sonra da içtima var dedi ve asker selamı verip çıktı( tabi verilen gizli mesajı ancak anladım bu saatten sonra ancak asker arkadaşım olabilirsin demek istedi :) ) Kalkış o kalkış bir daha ne msj ne bir şey. O an anladım ki maymundan bile daha çirkinmişim Tabi ben elin internette tanıştığım bebesine kendimi kaptırınca 6 ay kadar depresyondan çıkamadım. Sürekli ağlıyordum felan. Sonra depresyondan çıkmak için alışverişler makyajlar derken faceye bir sürü resim koydum arkadaşın ısrarıyla. Beyimiz bir haftaya kalmadan msj attı. ilk msj: "Bu sen misin?" tabi cevap vermedim. Msjlar çoğalmaya başladı artık günde bi kaç kere msj atar oldu kaç aydır halimi hatrımı sormayan adam. Ankara'da okuduğumu, bölümümü felan bildiğinden okula geldi. Ben göçmenim boyum 1.75 çocuğu görünce şok oldum benden kısa. Asker ya hani ben böyle heybetli felan bekliyorum. Yanımda ufacık o an dedim ki kızım yaa sen buna mı bu kadar ağladın. Gerçi uzun olsa da bu karakterdeki biriyle görüşemezdim de . Ahh ahh kara bahtım kör talihim yani... :)


Gizli*
Kızlar da severmiş hıhı ineklerde uçar zaten...

16 Mart 2013 Cumartesi

Çift Kişilik

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 12:21 0 yorum
         Ertesi gün ders çalışacağını bilerek yatağa yatmaktan daha kötü olan şey ertesi gün olmasıdır. Ve evet şu an o gündeyim. Hayatta her şeyin ilkini seven ben sadece ilk çalışma gününden nefret ediyorum. Her şey o kadar yabancı ki. Bir de bende bukalemun cinsi var herhalde. Anında ortama uyum sağlayıp sanki daha önceki tüm hayatımı öyle yaşamışım gibi davranabiliyorum. Komiteden sonra iki hafta çalışmayınca "Ders çalışmak da ne demek?" sorusu "Neden yaşıyoruz?" sorusundan daha zor gibi görünmeye başladı bana. Sanki tıp 2. sınıfta olan ve daha önce 8 komite bir finale girmiş olan kişi ben değilim. Bir hafta sonra da sanki o kadar eğlenceye katılan, kitap yüzü açmayan, televizyon karşısında sabahlayan kişi gidecek yerine bir moron gelecek. O durumdayken kendimden nefret ediyorum. Benim gibi hoş sohbet bir insan şu kıvama geliyor:
X: Hazan naber?
Ben: Kötü
X: Ne yapıyorsun?
Ben: Ne yapabilirim her zamanki gibi çalışıyorum işte. Ben zaten çalışmak için geldim dünyaya. Eğlenmek bana haram. Yaşamaktan bıktım. Ben bu okulu bitiremeyeceğim zaten niye uğraşıyorum ki?
X: Tamam Hazan hadi görüşürüz.
Ben : Dur daha bitmedi yakarmalarım. Moralim de çok bozuk zaten. Duvarlar üstüme geliyor ...
         X kişisine acıdığım kadar bir de banyodayken sular kesilen insana acırım. Zavallı vatandaş beni az tanıyorsa bir yandan daha 2 gün önce mutlu, neşeli ve eğlenceli olan bu kızın bir anda nasıl bu duruma geldiğini anlamaya çalışırken bir yandan da beni imkansız da olsa teselliye uğraşır.
          2 gün önceye gidelim şimdi
X:Hazan naber?
Ben: Süperim bomba gibiyim.
X:Ne yapıyorsun?
Ben: Alışverişten geldik arkadaşlarla çay içiyoruz. Birazdan tatlı yemeye gideceğiz. Akşam da konser var. Sende gel diyeceğim ama bilet yok. Yarın görüşelim senle takılırız biraz. Şimdi benim kapatmam lazım çok işim var. Çat.
X: :S
           Geçen sene komiteler 2 ayda bir oluyordu ve benim ruh durumum ayda bir geçiş yapıyordu. Şimdi komiteler ayda bir olunca bende 15 günde bir değişim gösteriyorum. Çevremdeki insanlar benim hızlı ve ani geçişlerime benim kadar iyi uyum sağlayamıyorlar. Zor bir insanım kabul ediyorum. Ama 2 haftalık iyi halimin artısı 2 haftalık kötü halimin eksisinden daha fazladır. Yani umarım öyledir. Yoksa çevremde hiç insan kalmayacağına eminim. Mutlu günler :)

15 Mart 2013 Cuma

Çifte Aldatmak

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 17:43 1 yorum
         İstanbul'da Nil ölmüş Rüzgar doğmuş olabilir ama Ankara'da Güneş öldü Rüzgar doğdu. Aman Tanrım! Böyle bir rüzgar olamaz. Sandy kasırgası mübarek... Epi topu 50 kiloluk bir vatandaşım. Koca koca ağaçlar devrilirken ben nasıl ayakta durayım? Bugün okuldan gelirken bir kaç kez geri geri gittiğim bile oldu. Ya kilo almalıyım ki hiç tarzım değil ya da kendime beni ayaklarımın üzerinde tutacak birini bulmalıyım.
         Dün arada yaptığım kaçamaklardan birini yaparak, bugünkü anatomi ve histoloji derslerini satmayı göze alarak Malt konserine gittim. Konser hakkında yorum yapamam çünkü objektif olmam imkansız. Her şarkısında kendimi bulduğum, şarkıları sadece dinlemeyip aynı zamanda yaşadığım bir grubun konserinin kötü olmasını zaten beklemiyordum ama bu kadar da güzel olması kırdığım derslerin vicdan azabını sildi attı. Bugün kafama dört nala uzak Asya'dan gelen atlıları bile önemsemiyorum. Başım ağrıyacaksa hep böyle iyi nedenlerle ağrısın.
         Konser iyiydi hoştu da asıl konum farklı. lafı uzatma konusunda üstüme yok bilirsiniz. Dün konserdeyken önümüzde 3 kişiden oluşan bir grup vardı. 2 kız ve bir erkekten oluşan bu gruptaki dikkat çeken nokta çocuğun hangi kızın sevgilisi olduğunu çözmemizin bir saatimizi almasıydı. Çocuk aslında saçı bağlı olan kızın sevgilisiydi ama kız iki dakika kaybolsa muhteşem ikili öpüşmeye başlıyordu. kız geliyor çocuk bu sefer gerçek sevgilisiyle öpüşmeye devam ediyordu. Filmlere yakışır bu kareleri izledikten sonra konserde kafa sallarken bir yandan da nöronlarımı aktive edip düşünmeye başladım. Acaba gerçek sevgili olan kız hiç mi çakmıyor? yoksa çakıyor da çakmamazlıkdan mı geliyor? Ben olsam ne yapardım? Bu işin sonu nereye varır?
       Eğer kız gerçekten anlamıyorsa ya çok iyi oynuyorlar ya da kız salak. Ben olsam kesin anlardım sonra da ikisinin de topuklarına sıkardım gibi iddialı ve benim gibi cici bir kıza(!) yakışmayan bir söz söylemeyeceğim çünkü büyük konuşmuşum demek istemiyorum. Ama durumun korkunçluğuna bakın. Belkide ikinci kız asıl sevgilinin en yakın arkadaşıdır. Aldatılmak günümüzde gayet yaygın bir olay boşanma ve ayrılma nedenlerinin büyük bir bölümünü oluşturuyor. Ama bu olay çifte aldatılmak sınıfına girer ki tam linç etmelik bir durumdur. Umarım başınıza hiç gelmez ama yine de soracağım Siz olsanız ne yapardınız?
      Madem konserden girdik olaya yazımı da çok sevdiğim bir malt şarkısının çok sevdiğim nakaratıyla bitireyim:
 Her geleni yok sayıp darlanmaksa benim tarzım
 Her gelene harlayıp hırlamaksa farzım
 Her gidenin ardından ahlanmaksa arzım
 Belki de bana benim gibi bir ahmak lazım
      Mutlu günler :)

12 Mart 2013 Salı

Erkek muhabbeti

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 18:55 0 yorum
         Cem Yılmaz diyor ya kadın erkeğin bir üst modeli diye sonuna kadar haklı. Geçen gün çok ilgin bir şey oldu. 1 saat aramız vardı. Şaşırmayın bu bizim için ilginç bir şey. Neyse okuldaki tek doğru dürüst cafede kendimize zor da olsa yer bulduk ve oturduk. Yanımızda da bizim amfinin delikanlıları muhabbet etmekte. Bu kadar olmaz yahu. Biz bir saat içinde Mine'nin küçükken betona batıp donmasından Özgenin kardeşinin okul maceralarına kış modasından komite sorununa kadar milyon tane konuya değinmişizdir. Yanımızdaki masada dönen tek muhabbet berabere kalan Trabzonspor Beşiktaş maçı ve bugünkü Galatasaray maçı oldu. Hayır bende futbolu severim takip ederim muhabbetini de ederim ama bu kadarına pes dedim. Her biri ayrı bir yorumcu. İşin garibi hepsi aynı şeyi söylüyor ama birbirlerini ikna etmeye çalışıyorlar.
H: Abi o adam çok iyi ya ya
A: Hayır çok iyi ya izledim ben
N:Geçen maçta görmediniz mi ya süperdi
         Tamam azıcık abartmış olabilirim ama buna benzer muhabbetler dönüyordu masada. Eminim kardeşinin  yaşını bilmiyordur ama futbolcunun gün ay yıl doğum tarihini biliyor. Aslında saygı duyulaca bir olay hiç sıkılmadan aynı konuyu evirip çevirip konuşabiliyorlar. Gerçi anlayışla karşılamak lazım adamların epi topu kaç konuları var ki futboldan başka. Arabalar, kızlar ve seçim zamanı siyaset. Tıp öğrencisine bir artı olarak komite var. Konular sınırlı olmasından herhalde hepsi bu konularda uzmandır. En iyi arabaları o bilir, en güzel kızı o seçer. Her biri önceki hayatında başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı görevlerini yerine getirmiş gibidirler. Her biri siyaset bilimcidir. Dersinin kaçta olduğundan bihaber adam ülke yönetmeyi bebek oyuncağı zanneder. İnanmayacaksınız ama geçen seçim zamanı sokakta yürürken şu muhabbete şahit oldum: "Ben bu devletin başında olsam basarım parayı kapatırım dış borcu aaanadın mı memlekette kağıt kıtlığı mı var sanki"                  
          Sayın erkekler tabi ki bizden iyi olduğunuz konular da var. Siz olmasanız bu koca dünyada kimi çekiştireceğiz biz. Tabi ki yalan. mutlu olun diye söyledim :)

10 Mart 2013 Pazar

Keşke...

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 00:36 0 yorum
         Bazen ne yaparsan yap olmuyor bazen. Yapman gerekenle yapmak istediklerin arasındaki uçurum o kadar büyük oluyor ki elinden hiçbir şey gelmiyor olanların ardından acizce bakmak dışında. En son kelime hep "keşke" oluyor.
            Korkaklığımızı "keşke"den daha iyi ifade edebilen bir kelime var mı? Varsa da ben bilmiyorum. Olması gereken zamanda olamayanların ardından ağzımızda buruk bir keşke ile devam ediyoruz. Böylelikle acı çekmeyeceğimizi düşünsek de çok daha sonra ortaya çıkan bir canavar var: pişmanlık... Asla izin vermez yaranın iyileşmesine. Zindan eder hayatı bize. Bunu bile bile yine de keşkelerin o sonsuz gölgesinin ardına sığınırız. Hiçbir şey olmamış gibi devam ederiz yaşamaya aslında etmek hiç mümkün olmasa da. Zaten insan en büyük yalanları da kendine söylemez mi?
             "Kaybetmekten korkan aslında hiçbir şeye sahip olamaz." sözünde saklı aslında büyük gerçek. Küçükken bize elimizdekilerle yetinmeyi o kadar güzel öğretiyorlar ki yeni bir şeye sahip olma fikri bile insanı korkutmaya yetiyor. Midyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak diye bir olay var ne yazık ki. İşte biz pirinci hiç yiyemeden ölüp gidiyoruz. Hepimiz mi? Hayır. Arada cesur insanlar çıkıyor hayatlarında "acaba" ve "keşke" sözcüklerine yer olmayan. Hayranlık duyulacak insanlar... Feda etmeyi bilen insanlar...
          Aslında en büyük düşmanımız da biz değil miyiz zaten. Ne güzel söylüyor şair:
                   Dün sabaha karşı kendimle konuştum
                   Ben hep kendime çıkan bir yokuştum
                   Yokuşun başında bir düşman vardı
                   Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum
        Yaşamayı kendimize zehir edeceğimize sadece yaşayabilsek keşke...

9 Mart 2013 Cumartesi

Benim Çocukluğumda...

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 09:20 1 yorum
        Zamane çocuklarına yazık. Çok üzülüyorum zavallılara. Benim çocukluğumda (pek de büyümüş sayılmam ama) en büyük zevklerimden biri sabahın köründe kalkıp bugs bunny, şirinler, pokemon vs izlemekti. Bu sabah da cumartesi olmasına rağmen uykumdan feragat ederek (uyku tutmamış da olabilir tabi) 6.30da ayaklandım. Ayrılmaz beşli yastığım yorganım ben keyfim ve kahyası beraberce salona indik kurulduk televizyonun karşısına. Karşımda mırıl mırıl uyuyan yumuk eşliğinde açtım televizyonu. Sonrası benim için yıkım tabi güzel güzel çizgi filmler beklerken karşımda kokuşmuş diziler buldum. Hayat Bilgisinden Zoraki Kocaya her kanal ayrı bir güzeldi. Bir eksik vardı ki içime dert oldu: Sihirli Annem.
       Bizim çocukluğumuzda öyle her evde bilgisayar yoktu. İnternet desen kıtlık. Bu durumda bizim de eğlence anlayışımız daha farklıydı. Mesela hatırlarsınız bir taso manyaklığı vardı. Sırf daha çok tasom olsun diye bakkalı (evet o zamanlarda bakkal da vardı) zengin etmiştim. Çoğu zaman tasoyu alır cipsi arkadaşlarıma verirdim. Pikaçun var mı Balbazar iyi çeviriyor muhabbetleri bizim için hayat memat meselesiydi. Hatta bir keresinde yenilip tüm tasolarımı kaybetmiştim. Kumar masasında kaybetmenin acısını küçük yaşta tadınca hayatta daha mantıklı riskler almayı öğrendim. Yani bizim oyunlarımız pesden football managerden veya gtadan daha öğreticiydi.
           Bizim dönemde asosyal insan sayısı da az. Yeni nesle bakıyorum da arkadaşlığın ne olduğunu facebookdan öğreniyorlar, düşüncelerini twittere yazıyorlar. Yüz yüze insan ilişkisi sıfır. Okumayı söken bir facebook hesabı açıp karşı cins peşine düşüyor. Oysa bizde bu işler de farklıydı. O bunu seviyor şu senden hoşlanıyor muhabbetleriyle gün geçirirdik. Hem bizimki safcaydı. İki çocuk bakışınca sevgili olduklarını zannederlerdi.
         Nefret ettiğim bir adamın nefret ettiğim bir programı var: yeteneksizsiniz. İzlediğimden değil de yarışmacılar sosyal medyada çok dolandıklarından biliyorum. Çıkan çocukların yüzde 80'i obez. hepsi gelecekte diyabet ve yüksek tansiyonla boğuşacak. Yarısı kalp hastalıklarından genç yaşta ölecek. Tabi bundan hem teknoloji oturaklığı hem de gdo sorumlu. Bizim zamanımızda gdo da yoktu ya da vardı haberimiz yoktu. Gdo demişken biz hamburger VE pizzayla da büyümedik. Yani siz büyümüş olabilisiniz ama ben McDonalds'ın pis hamburgerlerine hediye gözüyle bakardım. Ayda yılda bir giderdim o zamanda keyfime diyecek olmazdı. Şimdi anne sütünden kesilen fast fooda dayanıyor.
         Demem o ki her şey gittikçe yapaylaşıyor. İyice nine moduna girdim "Nerde o eski bayramlar" demeden yazımı bitireyim en iyisi. mutlu günler:)
         

5 Mart 2013 Salı

Laf atma Göbek at

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 09:52 0 yorum
         Sayın okuyucu eğer bir bayansan mutlaka başına gelmiştir bu olay. yok eğer bir erkeksen ya yapmışsındır ya da çok terbiyeli bir insansındır (sana aferim). Konumuz laf atmak. çağımızın çözümsüz sorunu. 12 yaşını doldurmuş erkekler özellikle bizim milletimiz kendini "laf atma" seviyesine erişmiş olarak görür ve yara kanamaya başlar.
          Laf atma olayı genelde "çok güzelsin, vay be, 10 numarasın" gibi klasik cümlelerle yapılabildiği gibi arada ilginç olanlar da çıkar. Örnek olarak geçen yıl alışveriş merkezinde bir adam bana "trafik lambası gibisin" demişti. her ne kadar o demeden önce fark etmemiş olsam da yeşil çoraplarım kırmızı ayakkabılarım ve turuncu montumla sırası karışmış bir trafik lambası gibi durduğumu kabul ediyorum. Bir keresinde de adamın teki "Allah anasına, babasına, dedesine, ninesine, kız kardeşine, erkek kardeşine, amcasına, halasına, teyzesine... bağışlasın" diyerek benden en uzun laf atan kişi ünvanını kazanmıştı. Bu bahsettiklerim akut olanlar. Bir de bunların kronik olanları var ki düşman başına...
        Evime taşınalı 2 yıla yakın bir zaman geçti. Bu süre zarfı içinde hafta içi her gün sabah akşam okul ev, ev okul arası gittim geldim hala gidiyorum  geliyorum. Olayı ilginç kılan nokta şu ki okul yolumun üstündeki bir berber bir berbere "gel beraber bir berber dükkanı açalım" demiş ve ne yazık ki açmış. bu bre berber beni hayattan soğuttu. böyle bir yaratık olamaz. her sabah dükkanın önünde bekliyor giderken laf atıyor dönerken laf atıyor. istinasız her gün bu çark böyle dönerken geçen gün canıma tak etti artık. sabah yine günlük ritüelimizi gerçekleştirdikten sonra akşam dönüşte işler biraz karıştı. Yediğim lafın ardından Cüneyt Arkın edasıyla dönüp Herkül gibi adamın üstüne yürümeye başladım. Elimdeki pembe şemsiye o an gözümde kral Arthurun kılıcına dönüştü. Bir sallayışım var ki şemsiyeyi adamın üstüne üstüne dillere destan olur nitelikte. Bu sırada en kalın ve asabi ses tonumla bağıra çağıra bre berberi rezil etmekle meşguldüm. "Ne diyorsun sen ya? bıkmadın mı 2 yıldır her gün laf atmaya. Ben senden bıktım. İnsan değil misin sen? Annen kız kardeşin yok mu senin ahlaksız adam?" bre berberin bu sıradaki durumu içler acısıydı. önce duyduklarına inanamadı. sonra yıkıldı. başını havaya kaldırıp "serseri tanrısı"nın onu kurtarmasını bekledi ama havada aradığı mucizeyi göremedi. Elimde salladığım kılıcımın korkusuyla geriledi bir fare kadar küçüldü sonra benim ve çevrede toplanan insanların keskin bakışlarıyla eridi ve kanalizasyona aktı. Evet bu bir cinayet itirafıdır. Pişman değilim yine olsa yine yaparım.
        O gün bu gündür berberimizden iz yok. Her gün ben geçerken açılan dükkan kapısı mühürlenmiş gibi. kapısında insan kalabalığı da yok. bir devri daha böylece kapatmış oldum. Kendime de yeni bir ad buldum "Ber-Fet". eğer bir gün laf atanlar canınızdan bezdirirse sizi bir telefon kadar uzaktayım. mutlu günler:)
Not: bahsi geçen berber Ziya Gökalp caddesindeki Kolej Berberidir. Umarım kimse gitmez de batar.
 

Bir Garip Doktor Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea