26 Temmuz 2017 Çarşamba

Kaybettim

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 23:41 1 yorum
          En kötüsü de bir insanı yaşarken kaybetmek. Bir sevdiğini, hatta çok sevdiğini... Onun hatası ya da senin hatan... Hiç fark etmez. Önemli olan yarın hayatında olmayacak olmasıdır. Başına gelen en ufak şey için onu arayamayacağını bilmek, mutluluğunu ya da mutsuzluğunu paylaşamamak... Başta sinirlenirsin. İlla ki bulursun suçlayacak bir şeyler. Zamanla yokluğu bastırır öfkeni. "Neden yaptı?"nın yerini "keşke yapmasaydı" alır. Aşkın acısı unutulur. Yeni bir aşk yeşerdi mi kalbinde eskisi hiç olmamış gibidir. Son aşk ilk aşktır. Ama dostluk, arkadaşlık... İstediğin kadar çok insan tanı, istediğin kadar sevildiğini hisset... Tutmaz eskisinin yerini. Dost kaybetmenin acısı da dostun yaşattığı hayal kırıklığının da acısı bambaşkadır. Ne zaman ilaç olur ne de başka insan.
         Ben bugün iki dostumu birden kaybettim.

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Mektup

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 20:47 0 yorum
            Sevgili gelecekteki ben,
            Halini hatırını sormuyorum. İyi olcağını umuyorum. Ummuyorum, iyi olmak zorundasın. Sen iyi ol diye ben şu yaz ayında, haftanın yedi günü, günde 10saat ders dinliyorum. Senin mutluluğun için kendimden vazgeçtim resmen. Bir önceki cümleden anlayacağın üzere TUS kampındayım. Kamp deyince bu güzel yaz gününde, ormanlık bir alanda yapılan, çadırlı, gitarlı kamp gelmiştir şimdi senin aklına. Bilirim ben seni. Başına gelen kötü şeyleri silmek konusunda bir idolsün. Öyle olmasa aynı hatayı yüz kez tekrarlamazdın ya o da ayrı konu. Sen şimdi Tus'du, kamptı, soruydu unutmuşsundur hepsini. Ben sana kısaca şöyle anlatayım: o kadar saat dinlenilen dersi, sosyal hayatının eksiye inmesini veya hayata tutunma çabanın uyumak ve yemek yemekten ibaret olduğunu geçtim. En kötüsü insanlar... Kocaman bir salon dolusu, yeni mezun doktor... İddia ediyorum yarın o sınıfa bikiniyle gidip dersin ortasında tek elimle amuda kalkıp diğer elimle silahla kendimi vursam yüzde 90'ı "sessiz ol, ders dinliyoruz" diyecek. Kalan yüzde 10u ise "ateşli silah yaralanmasında önce BT mi çekiyorduk, acil ameliyata mı alıyorduk. Hoca TUS'da çıkar demişti!" diye düşünecek. Salon yanık beyin kokuyor. İnsanlar enerji tasarrufu için (hepsini derse kullanacak) bakışarak anlaşıyor, konuşmuyorlar bile. Ya işte hepsi sen az nöbet tut, iki kuruş fazla para kazan, mutlu ol diye.
          Sen mutlu ol diye yapıyorum da eğer değişmediysen ki hiç umudum yok, kesin yine saçma sapan bir insana sonrasında daha saçma ikinci insana ve en en en saçma üçüncü insana aşık olmuşsundur sen. Aşık olman ayrı dert, sonrası ayrı dert. Benim binbir emekle biriktirdiğim mutluluk toz olup uçtu bak. Yüz kez dedim sana. Paratoner gibisin. Nerede bir dengesiz, umursamaz, tuhaf adam var, çekiyorsun. Adam derken de bir şüphem olmadı değil.(benden selam söyleyin bütün aşklarıma) Kedilerinle birlikte, huzur evinin huzurunu kaçıran huzursuz teyze olarak öleceksin. Neyi zorluyorsun?
        Şimdi senin çevrende arkadaşın da kalmamıştır. E tabi millet evlendi barklandı bebek bezi konuşuyor. Çift olarak birbirlerine çaya gidiyorlar falan. Çocukları arkadaş oldu. Sen de götür kedilerini, tırmalasın çocukları. İşte tam da böyle yapacağını bildikleri için görüşmüyor seninle arkadaşların. Üzülme, üzülme.. Büyük bir kısmı sonrasında sana gelip "b.k vardı da evlendim, en akıllımız senmişsin" diyecek.
        Evet gelecekteki ben, beynimi ve çok kıymetli zamanımı daha fazla harcamamak adına mektubumu burada noktalıyorum. Büyük kedilerinin ellerinden, küçük kedilerinin gözlerinden öperim. Hoşçakal...
     
     

9 Temmuz 2017 Pazar

YAŞLI

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 21:35 0 yorum
         "Sen çok değişmişsin! Yaşlanmışsın sanki..." Hastasıyım bu geyiğin. Konuşmanın sonrasında geçen "çökmüşsün, eskisi gibi değilsin" cümleleri... Kaç insanla yaptım bu konuşmayı sayamadım bile. Başlarda ciddiye alıp üzülüyordum. Aynanın karşısına geçip cidden yaşlandım mı diye bakıyordum. Yakın çevremi darlıyordum. Sonra sorun bende değil sende misali benim "yaşlandığımı" söyleyen insanlara bir baktım. Hemen hemen hepsinin öğrencilik yıllarımdan "köküne kadar eğleneceğim" felsefesini benimsediğim dönemlerden kalma arkadaşlarım olduğunu gördüm. O zamandan bu zamana doktor olduğumu, elimden sayamadığım kadar hasta insanın geçtiğini fark edemeyip "imi sin yişlinmişsin" diyorlar. Arkadaşım yalnız senin yaşından fazla insan öldü benim elimde. Sen geceleri o gece klübü benim bu bar senin gezerken ben nöbet tutuyordum. Yine sen hafta sonları öğlene kadar uyurken ben sabahın 5inde 15 hastadan kan alıyordum. Sen akşam işten gelip ayağını uzatırken de ben ders çalışıyordum. E bir de sen yaşlan istersen. Kaldı ki benimki yaşlanmak değil "olgunlaşmak". Aradaki farkı anlayabilcek olsan biz bu konuşmayı hiç yapmamış olurduk o ayrı dava. Ne yapayım yani hala sizinle aynı yaşta olduğumu kanıtlamak için ergenlerin takıldığı mekanlara mı gideyim? Masaların üstünde dans mı edeyim?(Selam olsun "gençliğime") Kaldı ki zamanım olunca onu da yaparım. Şimdilik bütün gün ders çalışıp, ders aralarında da ev işleriyle meşgul olmak zorundayım. O yüzden mümkünse bana "öyle olmuşsun, böyle değişmişsin" laflarıyla gelmeyin. Hatta mümkünse bana hiç gelmeyin. "25 yaşına geldin hala çalışıyorsun. Ben asla yapamazdım" cümlelerinizi koltuğunuzun altına alıp az ötede oynayın. Aradığınız doktor derdinize çare bulmak amacıyla ders çalışıyor...
 

3 Temmuz 2017 Pazartesi

Eksik

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 01:16 1 yorum
            İnsanın hayatında bazı anlar vardır. Kendini hiç olmadığı kadar mutlu, huzurlu ve tam hissettiği... Evet doğru sözcük bu "tam". O anı kaydetmek istersin. Video veya fotoğraf gibi değil... Kokusu, sesi, duyguları... Her şeyiyle... Bir daha asla o anı yaşayamayacağını, o anda yaşadığın mutluluğu bulamayacağını bilirsin. Bir nefestir her şey... Sonra aradan zaman geçer. Çok veya az hiç fark etmez. Bir saniye bile o kadar çok şey alıp götürür ki insandan... Bir gün okuduğun kitaptaki bir cümle, dinlediğin müzikteki bir melodi veya gece evinin balkonunda otururken burnuna gelen bir koku... Bir anlığına geçmişe dönersin. O kadar gerçektir ki her şey... Bir nefes kadardır yine ama seni darmadağın etmeye yeter. Artık o anda olduğun yerde değilsindir, o anda yaslandığın omuz artık hayatında yoktur ve en kötüsü o an hissettiğin duygulardan eser yoktur. Sadece boğazında bir düğüm kalır. Eksilmişsindir, eksiksindir.. Evet "eksik"...
 

Bir Garip Doktor Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea