18 Kasım 2012 Pazar

sırılsıklam

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 00:47 0 yorum
       size yağmuru ne kadar sevmediğimden bahsetmiş miydim? o zaman şimdi bahsediyorum. yanlış anlamayın yağmur bir insan değil bildiğimiz yağmur. yoksa benim gibi cici bir kızın kimle problemi olabilir ki (!) neyse konumuza dönelim.
       "gökyüzü bile ağlarken insan nasıl gülebilir ki?" bu olayın facebook duvarından ya da kamyon arkasından bakış açısıdır. (tamamen kendim yoğun beyin kasırgamla ürettim ama istediğiniz gibi kullanabilirsiniz) normalde ben bu sözü söyleyecek kadar melankolik bir insan değilim. bir anda oldu bende anlamadım. asıl nedenlerimse çok daha maternal.
        ben insanın dış görünüşünün için aynası olduğuna inanırım bu yüzden kıyafetlerime saçıma makyajıma çok özen gösteririm ama yağmur... ah o yağmur...akşamdan hazırlarım yarın giyeceklerimi. tabi bu o kadar kolay bir süreç değil malesef. çeşitli kombinler kafada tasarlanır. ayakkabı çanta uyumuna bakılır. sonra uygun mont arayışına geçilir. hepsi tamam olsa bile hangi kombin giyilecek en son aşamada o karar verilir. yani yoğun bir şekilde "bu mu o mu" sürecidir bu. tabi hepsi tamam olduktan sonra uygun oje sürülür kurutulur. saçlar düzleştirilir veya maşa yapılır. evet artık gönül rahatlığıyla uyuyabilirim.
        hay bu sabahlar olmaz olaydı diye uyandıysam anlayın ki alarm sesiyle değilde şakır şakır bir sesle uyanmışımdır. önümde 2 seçenek vardır. ya bütün verdiğim saatleri hiçe sayarak yeni bir kombin yapmalıyım ve gün boyu ayarladıklarımı giyemediğim için mahkeme duvarı bir yüzle dolaşmalıyım ya da "zaten bu yağmur geçici ben evden çıkmadan durur" düşünceleriyle kendimi avutmalıyım. tahmin edin sizce hangisini yapıyorum? tabi ki ikinci seçeneği. (bazen gerçekten yağmurun durduğu bile oluyor)
      asıl olay evden çıktıktan sonra başlıyor. o güzel şıkıdım şıkıdım topuklu ayakkabıların birer sünger sanmaya başlıyorlar kendilerini. çöldeki kutup ayısı gibi her damla yağmuru içlerine çekmeye çalışıyorlar. alırken dünyanın parasını verdiğin ayakkabılarının gözlerinin önünde yağmurla esrar almış bağımlı gibi kendinden geçtiğini görünce önce bir fasıl ayakkabıcıya sonra kendine sövmeye başlıyorsun. sonra yağmur hızını arttırıyor ve kafandaki şemsiyenin delikli olduğunu düşünmeye başlıyorsun. çünkü özenle yaptığın saçların artık kendilerini rüzgara bırakmış saz görünümü almışlardır. ve en son nokta: yanından geçen otobüs. türk filmlerinde kenarda yürüyen kız hülya koçyiğit ona çamur sıçratan delikanlı da ediz hun olur. adam iner kıza mendilini uzatır sanki çamur mendille silinince temizlenirmiş gibi sonra kızı gideceği yere bırakır. ama gerçek hayatta o kız ben adamda yolun en kenarından ısrarla geçmek için çabalayan otobüs şöförü amcadır. yanından geçerken yüzünde "heh tamam bugünde birini çamura bulama işini başarıyla yerine getirdim" ifadesi vardır. ayrıca hiç bir zamanda "ben seni ıslattım gel götüreceğin yere bırakayım" demez.
      size daha çok bana bol güneşli sadece bitkilere yetecek kadar yağmurlu günler diliyorum :)
NOT: başka bir günde, başka bir yerde...
 

Bir Garip Doktor Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea