26 Eylül 2017 Salı

Kız Sıdıka

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 21:02 0 yorum
           Ev hanımlığına iyiden iyiye alıştım. En azından kendimi doğrama planlarımı şimdilik rafa kaldırdım. Bence büyük bir adım. Yemek yapıyorum, bulaşık, çamaşır... Güzel yönleri yok değil. Mesela alarm sesi nasıl bir şeydi unuttum. Gerçi her gün kendiliğimden sabahın köründe uyandığım için bu avuntum da boş anlayacağınız.
         Küçük yaşımdan itibaren Türk filmlerine olan hayranlığım bu aralar iyice depreşti. Akşamları otururken, yemek yerken kısacası ders ve spor dışındaki her anımda yaşasın Türk filmleri! İtiraf ediyorum psikolojim alt üst. Modern zamanlarda aşk yok olmuş mudur? İzlediğim her filmde "benim bu kadından farkım ne? Neden bana böyle şeyler yapılmıyor?" diye isyan ediyorum. Biraz önce bir filmde adam kadına evlilik teklifi etmek için ateşböceklerini kavanoza doldurmuştu! Kuzenim "Hazan film onlar. Gerçekte yok bu adamlardan. Bu senaryoları bile eminim kadınlar yazmıştır. Erkeklerin kafası böyle inceliklere göre değil!" dese de yok. İki sahne sonra ben yine başlıyorum. Bir şunu yapanımız olmadı, bir bunu yapanımız olmadı...
         Ev hanımlığımın üstüne evde koca beklerken türlü aşk hayallerine dalan kız masterı yaptığıma göre oldum ben oldum. Yetkililere sesleniyorum. Bir an önce çalıştırın beni. Nöbet tutturun, hasta yağdırın üstüme. Bırakın tek taşımı kendim alayım, tek başıma kendim takayım. Hazan'dım 15 günde Sıdıka oldum. Bir sonraki adımı görmek istemiyorum.

20 Eylül 2017 Çarşamba

Ev Hanımı

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 03:29 0 yorum
          Dünyanın en zor mesleği ev hanımlığı... Hiç saçmalama falan demeyin. Doktorluk falan halt etmiş yanında. Şu kısacık ev hanımlığı tecrübemle hayata bakışım değişti desem yeridir. O kadar çok boş zaman var ki şöyle mi baksam, amuda mı kalksam yoksa obua çalarken koşarak mı baksam diye düşünebiliyorum. Hele benimki gibi sürekli meşgul olmaya alışmış beyinler için tam bir dram söz konusu. Zavallıcık kafamın içinde dehşete düştü. Hasta yok, nöbet yok, sabahın köründe uyanacağım derdi yok, ne yapacağını şaşırdı.
           Halay dolu bir yılın ardından tus'da tam da hakettiğim gibi bir sonuç aldım. Bunun üzerine "artık dizi kırıp oturma zamanıdır" dedim. "Ohoooo intörnlük olmasa, nöbetler olmasa derece yaparım ben" laflarının ne derece boş olduğunu henüz bir ay dolmadan anladım. Sabah uyan kahvaltı, ders, spora git, gel, yemek, ders, yemek, tv izle ( favorim doktorlar, en azından hastane görüyorum), İstiklal marşı ve kapanış. Ertesi gün bir daha, sonra bir daha... Haksızlık etmeyeyim arada temizlik yapıyorum bir de markete gidiyorum. Durumu en dramatik hale getirense dolaplara sığmadığı için ekstra askılık aldığım kıyafetlerim... Askılarda çürüyorlarmış hissine kapılıyorum. En son ne zaman eşofman dışında kıyafet giydim fikirsizim. İyi ki spora gidiyorum. Yoksa duş bile almayacağım herhalde.
           Durumu abarttığımı düşünebilirsiniz. Ama bu yazılanlar tamamıyla büyük bir hayal kırıklığının eseridir. "Ben ev hanımı olmak istiyorum" diye isyan ettiğim günler dün gibi aklımda. Ne çıkartıyoruz buradan? En kötü iş bile işsizlikten iyidir. Sabah küfrederek gittiğiniz işinizin kıymetini bileceğiniz bir gün diliyorum. Ben mi? İşsizlikten kendimi doğramazsam hiçbir sorun yok.

7 Eylül 2017 Perşembe

Sevgili Buldun, Kuş Kondurdun

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 14:50 0 yorum
          Bir sevgili bulunca tüm dünyayı unutan kızlar, kızlarımız... Yine sevmediğim genelleme yazılarımdan birisi... Ancak yazılmayacak gibi değiller ki! Özel üretim gibi, nerede karşılaşsam hepsi birbirinin aynısı... Evet şimdi başlıyorum.
          Bu kızlarımız daha önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim "uzun ilişki kızları" gibi "sevgililik  müessesesine" erken yaşta başvururlar. Yalnız uzun ilişki kızlarından temel farkı aradığı şeyin popülerlik değil sahiplenilme olmasıdır. Yani aranılan sevgilinin okulun popüler çocuğu olmasına veya sınıfın bütün bireylerinin bu ilişkiye dahil olmasına gerek yoktur. Daha çok sessiz sedasız yaşarlar ilişkilerini.
         Yaş artar, zaman geçer. Ancak bu kızlarımızın hayatı hep stabildir. Sevgilisi olmayan dönemlerde dünya iyisi bir insan haline gelirler. Her derdinize koşar, her işinize yardım ederler. Gaddar olmak istemem ama bütün bunları sizi çok sevdiği için yapmazlar. Bu durumu benim kabul etmem biraz güç oldu ama başıma vura vura öğrettiler. Sizi adeta "arkadaş bank" olarak görürler. Sizin arkadaşlarınızla kaynaşır, tanıştırdığınız her erkeği kendilerine potansiyel olarak görürler. Her ortamda sergiledikleri flörtöz tavırlarla sizin kankalarınızdan birini ayartmayı başarırlar. Sonrası işte işin korkunç kısmı. Her an yanınızda olan "canım, cicim, kardeşim" dediğiniz insan bir anda puf, yok olur. Ne zaman arasanız sevgilisiyle bir işi vardır. Hatta kapısına dayanıp "ölüyorum" deseniz "sevgilim gelecek" cevabıyla karşılaşırsınız. Bu durumu ilk kez yaşıyorsanız sinirleriniz bozulur, canınız sıkılır. Sonra gün gelir devran döner. Kızımızın "her şeyim" dediği ( gerçekten de başka kimsesi kalmamıştır) bey bu "her şeylikten" bunalır ve totoşuna tekmeyi koyıverir. Kızımız bir anda evsiz, barksız, sahipsiz kalır. Kuyruğunu kıstırdığı gibi gelir kapınıza. Siz de iyi insansınız ya "bir daha yapmaz" dersiniz. Yara bandı olursunuz ona. Eskisi gibi olur her şey. Yine her işinize koşar, yine en iyi arkadaşınız olur, yine sizin arkadaşlarınızla tanışır ve evet. Fark ettiniz mi? Yine aynı hazin hikaye... Burada tanışılan kişinin sizin arkadaşınız olması şart değildir. Sizin gibi başka bir "fazla iyimser" arkadaşın arkadaşı da olabilir. Sonuç değişmez. Yine elini eteğini çekip sizi bir kalemde siler.
         Benim gibi insanların değişebileceklerine inanan bir saftirik Elmer'sanız defalarca yaşayabilirsiniz bu olayı. Maddi manevi bir güzel sömürülürsünüz. Nasıl olsa kardeşinizdir ya!? Üç kuruş paranın lafını mı edeceksiniz? Etmeyin tabi. Ama sevgilisi olunca adınız bile olmayacaktır. Nankör bu insanoğlu... Bir sevgili bulunca sizi yok sayan insanlardan uzak, mutlu günler:)
 

Bir Garip Doktor Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea