17 Nisan 2014 Perşembe

96

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 13:16 0 yorum
Geçmişin bataklığına saplanıp kaldım
Hava yok
       Su yok
              Boğuluyorum
                     Kurtaranım yok
Anıların esaretinde boynum bükük
Kalbim sıkışıyor
Çırpınıyorum
Çırpındıkça boğuluyorum


Geçmişin bataklığına saplanıp kaldım
Ses yok
       Görüntü yok
              Batıyorum
                     Çekip çıkartanım yok
Hatıralarım celladım olmuş heyhat
Hatalarım zihnimi işgalde
"Sen" diyor
Sadece ben


Geçmişin bataklığına saplanıp kaldım
Dondu kaldı her şey
       Ne karanlık çukur
              Ne ışıklı tünel
                      Sevgi yok
                             Şevkat yok
Bitiyorum
Artık bir ben yok...

16 Nisan 2014 Çarşamba

Bedava

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 15:49 0 yorum
          Kucağımda bilgisayar, gözümde markalı güneş gözlüğü mor benekli pijamalarımla bile cool olmayı başarıyorum. Balkon cool'u... Bahar gelmiş. Bunu ne kucağımdaki bilgisayarı soba kıvamına getiren güneş ışınlarından, ne kulağımın, burnumun tıkanmasına, sesimin travesti gibi çıkmasına (kendileriyle bir sorunum yok hepsine selam olsun) neden olan kar temalı polenlerden, ne de converse ile dışarı çıktığım her gün ayaklarımın şalap şulup şeklinde ıslak seslerinden anlıyorum... Ben baharın geldiğini karşı komşumun balkona astığı içliklerden anlıyorum. Bir kışı, elaleme "bu sene de pek soğuk yapmadı , yaz kurak geçecek" diyerek gerek bir meteoroloji uzmanı gerek bir medyum izlenimi veren ama aslında içinden "içliğim şekil, soğuk vız gelir" diyen kel, göbekli, 91 model tofaş arabası olan amca. Aslında amca pek uygun olmadı. Dayı? Yok yok enişte. Kesinlikle enişte. Pazar günü coluğu çocuğu, kayınçoyu, baldızı ve olmazsa olmaz 20 kiloluk karpuzu kartalın arkasına atıp pikniğe giden enişte. Giderken bir kışın üstüne çıkardığı içliklerinin verdiği rahatlama hissiyle gömleğinin açık düğmelerinden beyaz atleti görünen enişte. Gidilen piknikte kendisi için özel getirilmiş mindere çöken ve mangalla uğraşan kayınçoya emirler yağdıran, tek görevi karpuzu kesip soğuması için güneşe koyan enişte...
        Bu aralar çok pis deliresim var. Koca bir psikiyatri komitesinden sonra delirmek de abes mi oldu ne? Neyse... En temizinden bir şizofren mesela. Basitinden bipolar kişilik bozukluğu da olur. Her istediğimi yapıp, söyleyip herbir şeyden muaf olmak... İş yok, ders yok, en güzeli uğraşmak zorunda olduğun insanlar yok. Gelene "gölge etme, başa ihsan istemem" diyecek kadar rahat bir kafa... Hırs yok, düşman yok... Arkandan fısıldanacak iki elime: "hasta o" sanki kendileri sağlıklıymış gibi. Sanki bu kadar kötü, karanlık, hırs dolu düşüncelerle normallermiş gibi. Zaten gerek bir zamanlar pembeye boyattığım saçlarım, gerek insanların arkamdan "cesaretine kurban olayım" şeklinde bağırmalarını sağlayacak rengarenk kıyafetlerim, gerekse kütüphanede halay çekmemi sağlayacak enerjimle hep "anormal" damgası yemiş bir insan olarak bir de "deli" deseler çok dokunmaz.
      Bir karavanım olsun sürmeyi bilmesem de... Çekeyim dere tepe bedava, yağmur çamur bedava bir yere. Ama hürriyet kelle fiyatına olmasın. Bedeva yaşayayım bedava.... Gittiğim ormanlarda koca ayaklı, tek gözlü devlerle tanışayım. Belki ayrık vadiye ulaşır elflerle kahvaltı yaparım. Belki uslu bir çocuk olursam şirinler bile görebilirim.  Bir mantar yer solungaçlanırım. Denize ulaşır balıkadamlarla denizkızlarıyla dans ederim.  Sonra kanatlanır uçarım. Yukarı daha yukarı. Ay'da bir mola veririm. Çekirdek çitleyip dünyaya tükürürüm. "Alın size kalsın dünyanız, götünüzü yaya yaya içiniz gibi karartın derim. Sonra marsa giderim. Uzaylı dostlarım karşılar beni. Dünyada kalmayan bir iyilikle, misafirperverlikle konuk ederler beni. Giderken "yine gel" derler. Kibarca "siz de gelin" derim. Sanki çağırabileceğim bir yerim varmış gibi. Bütün kötülüğüyle Ay'dan tükürürken vazgeçmiştim dünyadan. Oradan samanyoluna giderim. Samanları pembe pamuk şekerdenmiş. Patlayana kadar yerim. Oradan da uzaklara daha uzaklara... Hiç keşfedilmemiş çikolata gezegenine, dondurma ülkesine, parlak ışık galaksisine giderim. Sonra da sonsuzluğa yerleşirim. Bedavaymış orada her şey. Bedava yaşarım bedava...

7 Nisan 2014 Pazartesi

112

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 10:31 0 yorum
Bir gündü içinde karanlık
Ve o farketti hayat çok bulanık
Koştu kaçabilirmiş gibi kendinden
Kafasında hep aynı soru: "neden?"
Döndü bir uçurum gördü
Baktı son kez hayata sövdü
Ve ruhu oradan atladı
Bedeni hayatta kalacaktı

5 Nisan 2014 Cumartesi

Zehirli İnsanlar

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 16:31 0 yorum
         Secim müzikleri aniden gitti... Utanmasalar tuvaletlerimize kadar asacakları rengarenk bayraklar da yok... Sloganlar, kafiyeli sözler puf diye yok oldu. Bari alıştıra alıştıra bıraksaydık. Bence memleketce yoksunluk sendromuna girdik. Sonuç ortada: bir seçimi açıklayamadılar. 300 kişilik sandıktan çıkan 700 oy mu dersin, çöpten tutanak çıkartan mı dersin, trafoya girmek için o günü bekleyen kedi mi dersin... Örneğimiz bol. Ülkeyi kapatıp açsak da düzelmez artık. Sistem çöktü, reset şart.
        Seçim, parti, ülke falan daha önce bu işleri evde zor tutulan yüzde 45'e (50 değil) bıraktığımı söylemiştim. Kararımın arkasındayım. Hatta gün geçtikçe Uruguay'a yerleşme, oradan vatandaşlık alma hayallerim daha da bir güçleniyor. Yapacak bir şey yok. adam karaya beyaz diyorsa, sen kendini de yırtsan o kömür aktır diyecektir. (sosyal mesaj verme Hazan) Ben de göz görmeyince gönül katlanır mantığı olarak ülkeyi terk edeceğim. Tabi becerebilirsem. O zamana kadar buralarda azınlık psikolojisi görmeye devam.
        Yahu bıraktım bu işleri tamam da bir noktaya parmak basmazsam vicdanım ağlar. Biliyorsunuz dün 3.5 yaşındaki Pamir İstanbul'da kayboldu. İnsanlar pardon vicdanı olan insanlar sokaklara döküldü. Evlerinde oturanlar televizyonlarının sesini kıstı. Olur ya bir ses duyulur umuduyla. İnsanlar bir küçük çocuğu ailesine kavuşturma umuduyla gece boyu arama yaptılar. Malesef bugün sabah Pamir bir evin havuzunda cansız olarak bulundu. O da yaşayacaklarını tamamlayamadan cennete uçtu gitti. Allah ailesine sabırlar versin. Küçücük bir çocuğu kaybetmek... Daha korkunç ne olabilir ki? beni şoka uğratansa Pamir'in kayboluşunun üstünden saçma salak konuşan insanlar. Pardon insan kılıklı hayvanlar. (hayvanlara hakaret) Ya "zaten aleviymiş" diyen gördüm. "Gezi parkı olayları için çocuğu bahane ediyorlar." diyeni gördüm. "Boşuna çocuğu arar gibi yapmayın amacınız başka" diyeni gördüm. Daha neler neler... Ne zaman bu kadar kalpsizleşti bu insanlar? Ne zaman kötülükleri vicdanlarını susturur oldu? Berkin'in arkasından "oh olmuş" diyenlerle aynı şerefsizler bunlar. İnsaf edin artık. Bir çocuktan bahsediyoruz. Gerçi ben boşuna konuşuyorum. Ruhunu şeytana satmış insanlar laftan anlamaz ki. İçleri kötülükle dolmuş. kendi zehirleriyle önce birbirlerini sonra kendilerini zehirliyorlar.
        Ne diyeyim. Umarım insanlar bir gün o görüş bu görüş demeden insanı insan olduğu için sevebilirler. Bugün Pamir artık yok. Hiç mutlu bir gün değil!
 

Bir Garip Doktor Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea