29 Şubat 2016 Pazartesi

Kardiş 7

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 12:26 0 yorum
          Yine özeleştiri yapmaktan kendini paraladın değil mi kardiş? Doğduğundan beri sana öğretilen iyi ol, dürüst ol, empati kur şeklindeki öğütleri içinde nasıl öğütmüşsen fazlası zarar olarak sana dönüyorlar farkında değilsin. Aslında farkındasın ama bir şey yapamadıktan sonra farkında olmamayı tercih ediyorsun. Empati kurmaktan kendine olan sempatini ha yitirdin ha yitireceksin. Yüzde 99 haklı olduğun noktada, yüzde birlik haksız olabilme ihtimalin tüm yelkenleri suya indirmeni, hatta kendini über kötü hissetmeni sağlayabiliyor. İnsanoğlu malum ben haksızlık ettim mi acaba diye düşünürken sen, karşındaki bir anda daha da haklılaşıyor. "Biraz önce ben trip atıp küsmüyor muydum? Ne ara özür dilemeye başkadım" diye şoka giriyorsun. Müstehak sana kardiş. Bir insan hiç bir tribinin atarının arkasında duramaz mı yahu? Madem duramıyorsun böyle çekersin kardiş. Sen devam et böyle "aman tadımız kaçmasın Ali Rıza bey" tavırlarına. Daha çok kaçırırlar senin tadını da gazını da. Ağzı açık unutulmuş gazoz gibi kalırsın ortada. Ne diyeyim ki sana kardiş? Bir türlü büyüyemiyorsun.
     

14 Şubat 2016 Pazar

Sevgililer Günü Hediyesi

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 17:30 0 yorum
          Bana, kendimden daha aksiyonlu sevgililer gününü yaşatabilen insanla evlenirim. Kesin  bilgi.
           Normal, aklı başında, dünya sağlık örgütüne göre ruhsal, sosyal ve fiziksel yönden tam bir iyilik halinde olan yani sağlıklı insanlar malum 14 şubatta (Sayın Aziz Valentin işin gücün yok muydu senin?) sevgililerine hediye alır, yemeğe çıkartır, kapitalist sisteme katkı sağlar (çiçekçiler aç mı kalsın?) vesaire. Sevgilisi olmayanlar da "14ün 15ten farkı nedir dünya güzeli" diyerek prim yapar. Tabiki bunlar olması gereken. "Normal erişkin bir Hazan" ise hayatında ilk kez karakola düşerek kendisine harika bir gün yaşatır.
            Kuzenimin evinden dönmesini fırsat bilen ben "topla da gel" diyerek zavallının kendi boyutlarının iki katı yük yüklemesine neden  oldum. Hal böyle olunca karşılama işi de bana düştü. Sabahın köründe düştüm yola. Adeta Almancıların Türkiyeden turşu patates götürmesi tarzında zeytinyağlı, salçalı kutularla cebelleşerek metroya attık kendimizi. Birbirimizi 1 aydır görmemenin verdiği birikmiş dedikodu aşkıyla adeta kendimizden geçtik. Buraya kadar gayet olağan şeyler zaten. Sonrası mı?
            Altı duraklık, 10 dakikalık metro yolculuğunun ardından tam inmeye yeltendiğim sırada ben şok ben iptal. Çantam yok ey insanlar! O hengamede kolumdan çıkartıp yüklerin üzerine bıraktığım çantam puf! Anahtar, cüzdan, telefon ve en sevdiğim makyaj malzemelerim(tabiki makyaj çantam olmadan asla) kuş olup uçmuş. Ne yapsın bu garip Hazan mantıklı bir insan tavırlarıyla koşarcasına emniyete gittim. "Abi telefon hala açık. Sinyal..." demeye kalmadan "sen burayı Arka Sokaklar mı sandın? İzliyorsunuz onları sonra gelip bize öyle şeyler söylüyorsunuz." cevabını aldım ve kocaman bir yutkundum. Susmak bilmeyen polis amca bana "kartlarını iptal ettir" cümlesini 20 farklı şekikde dakikalar boyu anlatırken, "abi telef..." başladığım her cümleye "ama bir dinle, anlatıyorum" diyerek sabır sınırlarımı ölçmeme yardımcı oldu. Hayır adama derdimi anlatamadım ki. Ah bir dinleseydi! Sonuç olarak hayatın polisiye diziler kadar gelişmiş teknolojiye sahip olmadığını ve kartların kapatılması gerektiğini net bir şekilde öğrenerek, başım önümde evime döndüm. Kendi kendime de "bari bir kayıt falan alsaydı" diye sòylene söylene yakınlara haber verme işlemini başarıyla yerine getirdim. Hayır polis amca çene gücüyle beni etkisiz hale getirip yollamasaydı "neden polise şikayette bulunmadın?" sorularına belki cevap verirdim.
              Umut fakirin ekmeği ya işte bu arada devamlı aradığım telefon
kapanana kadar "bulunur ya" modunda volta atıp durdum. Bir yandan da kimlik, ehliyet, öğrenci kartı, gazeteye ilan, çilingir, anahtar değişimi kelimeleriyle kendime uzun uzun listeler yaptım. Bir süre sonra Yumuk'un(arkadaşım olan, hayali değil) telefonu ısrarka çalmaya başladı. Ben yine bir umut, çantanın içinde onun da kimliği vardı sonuçta, telefona koştum. Arayanın kardeşi olduğunu görünce bir meşgul iki meşgul üçüncüde "ne var?" dedim. "Kimlikleriniz nerede sorusunun karşısında yine umutla parlayan gözlerim, "şüpheli paket, patlama" kelimeleriyle tarifi imkansız bir hüzne boğuldu. Düştük yine yollara. Yolda "şimdi benim sabıkam mı olacak? İfade mi vereceğim? Ben karakollara düşecek kız mıydım?" sorularımı büyük bir nezaketle yanıtladı taksici amca ve yumuk. Girer girmez gördüğüm ilk polise "çantamı patlatmışlar" diyiverdim. Adam şok "ne patlaması" diye yüzüme bakarken ordaki başka bir polis amca "çantanız şu poşetin içinde alın" deyince inanmazsınız ama yine bir umutlandım. "Belki telefonum sağlamdır. Belki az patlamıştır" düşünceleri eşliğinde açtığım poşet karşısında kahkalarımı tutamadım. Ben yüzüm güler içim ağlarken polis amca elimize bir kalem kağıt tutuşturuverdi. "Eşyalarımı sağlam ve tam teslim aldım" yazdırıp imzalattı. O sırada oldukça geç çalışan kafam yazıp imzaladıktan sonra "sağlam olan kısım neresi" tepkisini verdi. Polis amca bir prosedür lafına başlayınca bir kaç saat önceden polis çenesini gayet iyi anlamış olan ben "eyvallah" diyerek patlak çantamla evime döndüm.
             Hayır sayın hırsız cüzdanımdan aldığın 20tl beni soktuğun masraf paha biçilemez. En sevdiğim, maaşımın dörtte birini gömdüğüm çantam, henüz servisten 1 hafta önce gelen tekefonum, makyaj malzemelerim... Hepsini bırakıp da 20tlyi alman... İstesen zaten verirdim. Tabi bana yaşattığın aksiyon ve dram da cabası. Hayatımın en sürprizli sevgililer günü için sonsuz teşekkürler(!) Çanta çaldırmak tamam da dünyada kaç insanın rugan, tatlış, en sevdiği çantası "şüpheli paket" olarak patlatılır bilemiyorum. Ayrıca bugünden öğrendiğim bir şey varsa o da "işiniz polise düştüyse yandınız." Patlamasız günler...

3 Şubat 2016 Çarşamba

Evlenmeyin!

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 00:10 2 yorum
              Bu aralar  "oha bu da mı sözlenmiş?" "yuh bu da nişanlanmış" modunda geçiyor günlerim gecelerim. Lanet olsun sosyal medyaya ki yıllar sonra bizi ilkokul arkadaşlarımızla hatta daha eskilerden beraber sümüğümüzü kolumuza sildiğimiz insanlarla tekrar biraraya getirdi. Bunun neresi kötü diyeceksiniz. Nefret ettiğim nokta şu ki ortaya beğenilen fotoğraflardan ibaret "arkadaşlıklar" çıktı. Hayatından bir haber olduğum insanların (fotoğraflar dışında tabiki) bütün fotoğraflarını beğenir oldum. Mesela küçükken de pek haz etmediğim bir insanla geçenlerde tekrar karşılaştım. Birbirimize ufaktan bir naber nasılsının ardından güzelce laf sokarak (çaktırmadan) konuşmayı tamamladık. Birbirimizden pek haz etmediğimizden olacak ki sosyal medyada takipte değilmişiz birbirimizi. Ama biz artık çocuk değiliz ki. Birbirimize alttan alttan laf soksak da ilk karşılaşmamızın ikinci cümlesi "ya ne olmuş sana? Kilo mu verdin sen? Çok çökmüşsün" olsa da o takip şart. Sonra karşılıklı fotoğraf beğenileri.. Bu bir nevi "sen kimsin de sana kin besliyeceğim" demenin modern yoludur. Sonrasında bu kişiyle bir kaç kez yolumuz kesişse de birbirimizden kaçarcasına uzaklaştık. Ama fotoğraf beğenmeye devam.
            Ne diyordum? Nişan söz... E malum her ne kadarçaktırmasam da yaşım kemale erdi. Yaşıtlarımdan üniversite okuyanlar okullarını bitirdi, bir güzel işe girdi. Paralarını biriktirdi hatta yatırımlarını bile yaptı. Geriye geç ergenlik dönemini kapatıp yetişkinlik döneminin kapılarını aralayacak olan evlilik kaldı bir tek. Benim sevgili arkadaşlarım da birer birer bu görevlerini yerine getirmeye başladı. Ocak şubat gibi söz nişan, temmuz ağustos gibi de düğün. Arkadaş facebook sayfam abiye katoloğuna döndü sayenizde. Evlenmeyin demiyorum hobi olarak yine evlenin ama hepiniz anlaşmış gibi bir anda... Ayıp yahu. Burada 23 yaşına gelmiş hala ders çalışan, puan hesabı olan, gelecek kaygısı taşıyan insanlar var. Bize de yazık. Doğduğumdan beri ders çalışıyorum resmen. Hayır bir de lafta hepsi bana özeniyor. Çocuk avutuyorlar resmen.
             Geçenlerde telefonum çaldı. Kayıtlı olmayan bir numara. Tabi bende bir heyecan. Sanki ne bekliyor da adrenalin artışı yapıyorsam. Neyse açtım telefonu. Çocukluk arkadaşımmış. Bir yerlerden bulmuş numaramı sağolsun aramış. Biz hoşbeş ediyoruz derken arkadan bir çocuk sesi "anneeeğğğ" bir bebek ciyaklaması... iki çocuğum var büyüğü 5 yaşında demez mi? Ben şok ben iptal. "Yaşıt değil miydik biz? 5 yaşında çocuğu varsa kaçında evlendi? Yuh ama" düşünceleri arasında "ben de hala okuyorum" dedim. "Hiç ara vermedim. 6 yaşımdan beri okuyorum." Karşımdaki tepkiye güler misin ağlar mısın?: " gururumuzsun" Evet kız bana gerçekten tüm iyi niyetiyle "gururumuzsun" dedi. O an 10 yaşındaydım. "Anne önlüğüm nerde beslenme çantamı bulamıyorum!" diye bağırmak geldi içimden. Yapamadım. Annem çok uzaklardaydı ve benim artık bir beslenme çantam yoktu. O telefondan sonra bu gerçekle yüzleşmek zorunda kaldım. Atlatamıyorum anlıyor musunuz?
             Neticeye gelirsek evlenmeyin. Netim. Yanlış anlaşılmasın hevesli olduğumdan falan değil. Evlenmek hiçbir zaman hayalimdeki bir şey olmadı ama hayatı boyunca birinciliklere alışmış, her şeyi en önde tamamlamış bir insan için bu kadar geride kalmak tarifi imkansız bir acı... Sevgili olun, gezin tozun falan. Ne aceleniz var? Ben geç ergenlikteyken sizin yetişkin olmaya ne hakkınız var? Dram yaşıyorum gençler. Bu sefer en birinci değilim.

1 Şubat 2016 Pazartesi

Hadi Arkadaş Edinelim

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 15:56 0 yorum
            Geçenlerde bir arkadaşımın bana yönelttiği "kanka senin hiç kız arkadaşın yok mu?" sorusunun karşısında durdum ve düşündüm. Hayır aslında çok sevdiğim bir çok kız arkadaşım var ama hepsinin ortak özelliği çok yıllık olmaları. Bir süre önce aldığım bir "sosyalleşme" kararı sonrası, ki bu kadarı iyiki almışım, bir çok erkek arkadaş edindim. Bazılarıyla can ciğer olduk. Ama kızlar konusunda bu kadar başarılı olamadım. Sorun bende değil onlarda.
             Sosyalleşme nasıl olur? Sen biriyle tanışırsın, o bir arkadaşıyla tanıştırır falan derken zincir uzar gider. Benim de şuan arkadaşımın arkadaşının arkadaşının arkadaşıyla kanka olduğum düşünülürse süreç doğru işlemiş. Yalnız işin içine kızlar girdi mi olay bozuluyor. Malum erkek kanka sayımın fazla olduğunu belirtmiştim. E haliyle tanıştırdıkları kızlar genelde ya hoşlandıkları ya da flört ettikleri oluyor. Yahu tanıştığım bütün kızlar mı aynı özelliklere sahip olur?
1."Akşam geç kalamam annem kızar." Nedense bu kızlarımız hep böyle muhafazakar bir tavır sergilemeyi büyük bir artıymış gibi görüyorlar. Hayır keşke tutarlı olsalar. Dün dışarı çıkmasına kızan anne bugün ya memlekete gitmiş oluyor ya da akrabalarda kalıyor. Kızımız gecelerde tabiki boy göstermeyi başarıyor. (Teşekkürler canım akrabalarım!)
2. "Bundan önce sadece bir ilişkim oldu." Hiç olmadı diyeni de duydum da çoğunluk daha garantici. Olur da birisi "o beni  eski sevgilimdi" derse vatandaş "hani bahsetmiştim ya" kişisine dönüşüyor. Nadir de olsa karşılaşılan ikinci bir eski sevgili durumunda (malum dünya küçük) "biz onunla sevgili değildik. O benim çok peşimde dolandı da hiç pas vermedim." açıklaması geliyor ilgili mercilerden. Hayır anlamadığım durum bu erkeklere kalsa her birinin 10ar 20şer exi var. Kızlar 2den yukarı çıkmıyor. Benim matematik iflas. Help me!
3. "Ben normalde internetten tanıştığım insanlarla konuşmam. Sen ilksin." Ben olsam "neden ben canısı" derim. Ama gözlemlerime dayanarak şunu söyleyebilirimki erkekler bunu sormak yerine gerim gerim gerinmeyi daha uygun buluyorlar. "E tabi benden yakışıklısı yok ki" düşüncesi beyinde salsa yapıyor o an. "Ben bir taneyim, ben özelim" de koşup geliyor beynin derinliklerinden. Sonra haydi halaya! Tey tey tey
4. "Hayatımda ilk kez bu kadar hızlı aşık oldum." He canım he. Eros ok attı. Biraz önce totoştan isabet etti. Hissetmedin mi acısını? Hadi instagrama fotoğraf atın beraber. Düğün tarihi seçin. Doğacak çocuklarınızın ismi.. "Hızlı mı gidiyoruz aşkım?" Yok artık. 3 gündür tanışıyoruz. Tabiki emekli olunca nereden yazlık alacağımızı konuşmamız lazım.
5. "Arkadaş kalalım" Meali: "Sorun sende değil bende klişe artık. Ayıp söylenmez. Ama beraber iyi ortam yaptık. Gezdik tozduk sıkıldık. Şimdi bırakıp gitmek de işime gelmiyor. Hem arkadaşının arkadaşı vardı bir tane. Tatlı çocuktu. Bir de onunla denerim şansımı." İnanmayacaksınız belki ama deniyor gerçekten de.
              Söz meclisten dışarı tecrübelerle dolu bir yazıdır. "Alan memnun satan memnun sana ne oluyor." dedim ben sizin yerinize kendime. Yok zaten pratikte bu tepkileri vermiyorum. Nerden bileyim belki de hepsi önceden sadece bir sevgilisi olmuş, annesi memlekette, evde karnı yarık yapan kızlardır. Kimseyi suçlamaya gerek yok. Ben sadece bu kadar çok ortak özelliğe sahip kızlarla iyi anlaşamıyorum. Sorun sizde değil bende yani. Mutlu günler:)
 

Bir Garip Doktor Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea