29 Kasım 2017 Çarşamba

"Yazdım, Yazmasam Ağlayacaktım"

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 13:27
         Baştan belirteyim, çok iç açıcı bir yazı olmayacak. Çünkü benim içim pek açık değil. Düşman sevindirmek de istemem. Geçici bir süreliğine böyleyim. Yani umarım geçicidir.
          Daha önceki yazılarımda veya instagramda sık sık dile getirdiğim üzere bir sınava hazırlanıyorum: TUS... Kendisini küçük harflerle yazmaya elim varmıyor, o kadar büyük bir sınav. Yani kapsam, düzey olarak. Ya da benim kapasitem az, bilgi düzeyim düşük. Bu da bir seçenek tabi. Gerçi insanların yıllarca çalışmasını göz önüne alırsak sanırım ilk dediğim daha doğru oluyor.
         Okul bitti. Arkadaşlarım memleketlerine döndü. Bütün o halaylar, şarkılar, gezmeler bir anda uçtu gitti. 27 hazirandaki mezuniyet balom... En son o zaman gerçekten eğlendim, mutlu oldum. O tarihten itibaren 5 ay geçti. Hiç yaşanmasa da olurdu hatta hiç yaşanmasa daha iyi olurdu diyebileceğim 5 ay... Önce ne kadar çalışmamış olsam da ağustos TUS'unun stresi, sonra mecburi hizmete kurada neresi gelecek paniği, daha sonra mecburiye başlasam mı TUS mu çalışsam gerginliği... Vermek zorunda olduğum kararlar ve sonuçları... Başlamadım göreve. Ankara'da kaldım. Ders çalışıyorum. Verdiğim bu kararla omuzlarıma koca bir dağ yükledim. İnsanların yıllarca emek verdiği bir sınava 6 ay gibi kısa bir sürede çalışmaya çalışıyorum. Robot değilim. Değişen hayatıma, arkadaşlarımın gidişine, bu kadar asosyal olmaya alışmak zor oldu. Hala da zor... Bir de sürekli ders çalşmam lazım durumu...
        Haziran ayının sonundan itibaren olan dönemde insan ilişkilerimde veya özel hayatımda da işler hiç yolunda gitmedi. Resmen hayatımın en mutlu 2 yılının ardından üstüme bir kara bulut çöktü ve sürekli yağmur yağıyor. Henüz bu sürecin başındayken en sevdiğim, en çok güvendiğim insanlar lisesinde baş sıralara oynayan insanlardan kısa aralıklarla büyük darbeler yedim. Bir insanın daha doğrusu insan görümündeki bir varlığın vicdanının olmadığına bizzat tanık oldum. Yalanlar, bencillikler... "Neden?" soruları beynimde döndü durdu. Şimdi bakıyorum da aslında o insanlara teşekkür bile edebilirim. Sayelerinde insanlardan soğuyup asosyal olmayı öğrendim. Eve kapandım. İnsanların çirkinliklerinden uzaklaşabileceğim tek yer olan kabuğuma çekildim. Çok az insan bıraktım hayatımda. Böylelikle ders çalışmak daha kolay bir hale geldi.
        Kendime "nasılsın?" sorusunu sormayı bıraktım. Nasıl olduğumun çok bir önemi yok şu sıralar. Geçenlerde bir arkadaşımla konuşurken "intihar edeceğim de TUS'tan vakit bulamıyorum!" dedim. Bilinçsizce ağzımdan çıkan trajikomik bir espiri oldu. Ama sanırım durumumu bir parça da olsa anlatıyor.
         Sosyal medya tek eğlencem gibiydi. Ama artık o da canımı sıkıyor. İşe başlayan, eğlenen, gezen, tozan arkadaşlarımı görmek... Bir zamanlar da ben eğlenirken onlar çalışıyordu. Hayat böyle bir şey. Eğlenmek çok önemli değil de iş kısmı... Onlar adına mutluyum ama mesleğimi bu kadar çok severken yapamamak gerçekten acı verici. Beyaz önlüğümü, hastalarımı, kan almayı bile özledim. İntörlük dönemimde de tabi ki hayatımda üzücü şeyler oluyordu. O zaman da bir şeylere sinirleniyordum vs. Ama her şey o hastane kapısına kadardı. Bir hastayla ilgilenirken, bir çocuğu muayene ederken tüm dertler uçup gidiyordu. Şimdilerde sorunlarıma çözüm bulmaktan acizim. En ufak şey bile büyüdükçe büyüyor. Önceden kafama takmayacağım şeyler dert oluyor.
      "Yazdım, yazmasam ağlayacaktım" diyor Turgut Uyar en sevdiğim şiirlerinin birinde... "palyaço söyledi, ben yazdım..."

2 yorum:

Unknown dedi ki...

vayy be

Serhat Tuğrul dedi ki...

Yazıların çok güzel başarıların devamını dilerim.

 

Bir Garip Doktor Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea