14 Şubat 2012 Salı

kendim ettim, kendim buldum!

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 21:41
         "bir insanın kendi kendine ettiğini 9 köy bir araya gelse yapamaz" diyen anneanneme hiç bu kadar hak vermemiştim. zaten anneannem bir şey diyorsa hiç boşuna demiyordur. ama bu lafı söylerken sanırım benim bugünkü halimi görmüş. ne mi oldu? anlatayım da siz de benim yaptığımı yapmayın, ibret olsun size.
          çok aptal olduğunu bildiğim ama bir türlü vazgeçemediğim bir huyum var. yeni bir şey aldım mı onu kullanan veya giyene kadar içim rahat etmez. ikinci bir aptal huyum da ilk günlere verdiğim önemdir. okulun ilk günü mutlaka şık olmalıyım, tatilin ilk günü mutlaka özel olmalı felan... bu iki aptal huy birleşince ortaya korkunç sonuçlar çıkıyor, bugünkü gibi...
           bugün 2. dönemin ilk günüydü. ben her tatil dönüşünde olduğu gibi gardolabımı neredeyse yenilemiş bir vaziyette dönmüştüm ankaraya. ve bu alışverişte aldıklarım arasında önemli bir parça da vardı: ilk ince topuklu ayakkabılarım. insan bazen gerçeği değil arada bugünde sırf görmek istediğini görür ya sabah pencereden bakarken lapa lapa yağan karı, yerde cam gibi parlayan buzu değil de azıcık ce e diyen güneşi gördüm sadece. bir güzel giydim elbisemi, altına giydim 10 santim topukluları, koluma da taktım çantamı, podyumda yürüyormuş gibi çıktım dışarı. ama bu arada gün boyunca yaptığım tek akıllıca işi de yaptım. çantama bir bere koydum. içimden de "şimdi yağmıyor ama belki dönüşte yağar" dedim. apartmanın kapısından çıktığım anda anlamalıydım durumu ama ben anlamamakta ısrar ettim. bir arabanın penceresinde saçlarımı bozmadan taktım beremi. devam ettim yoluma. ilk bir dakika boyunca inkar etsem de sonrasında kabul etmek zorunda kaldım acı gerçeği: manyak derecede kar yağıyordu, şemsiyem yoktu ve en kötüsü de ayaklarım freni patlamış araba gibi kayıyordu. kabul aşamasını geçtikten sonra artık mücadele aşamasına gelmiştim. her adımı sanki çok büyük bir olaymış gibi resmen matematiksel hesaplar yaparak atıyordum. "ayağımı şuradaki buz parçasının 5 milim aşağısına, topuktan buruna doğru artan basınçlarla saat 12 yönünde atmalıyım" tabi bu hesaplamalar sırasında 10 dakikalık yolu yarım saatte almaktaydım. ve sırılsıklam olmuştum. her seferinde almayı ertelediğim şemsiyeye, hayatımın hatasını yaparak giydiğim topuklulara, bir türlü durmayan kara ama en çok da kendime saydıra saydıra yürürken daha doğrusu yürümek için yoğun bir çaba sarf ederken, önümde topuklularla sanki bir yaz günü kumsalda plaj terliğiyle yürüyüş yapıyormuş gibi yürüyen insanları gördükçe daha çok sinirlenerek geldim okula. evet düşmeden gelmeyi başardım. ama bu yüzden kendimi tebrik edecek değilim. o yarım saatte yaşadığı korkuyu ben bilirim. kaldırımdan inerken o 20 santimlik kaldırım taşının uçurum gibi görünmesi nasıl bir durumdur yaşamayan bilemez ki siz siz olun aman yaşamayın.
               gelelim bugünün anlam ve önemine diyeceğim ama benim için sadece kapitalizmin bir oyunu. yazık değil mi 15 şubata. niye onun bir özelliği yok? nerede eşitlik, nerede adalet? ama bazen de genel kurallara uymak gerekir. biz de bugün "yavuklular günü"nü değil "saplar günü"nü kutladık. bu kutlamada birlikte olduğum tüm "sap" arkadaşlarıma sevgilerimi gönderiyorum. en kötü "saplar günü"nüz bizimki kadar güzel olsun. mutlu günler :)

0 yorum:

 

Bir Garip Doktor Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea