9 Nisan 2018 Pazartesi

Sırça Heykel ve Küçük Kız (Sonunu Sonradan Öğrendim)

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 00:52
          Küçük sırça heykelini eline aldı ve yola çıktı. Ne yiyecek yemeği, ne kalacak yeri vardı. Sadece o ve sırça heykeli... Korkmayı bilmediği için cesur, ağlamayı bilmediği için güleryüzlüydü. Ayaklarını yere vura vura attı ilk adımlarını. Sağlam basacaktı bu dünyaya. Evi değil miydi burası? Benimsemeliydi. Yol uzundu. Yer yer dik kayalıklar, yer yer pis bataklıklar vardı. Var olduklarını biliyordu, hissediyordu. Ama bunlar gitmesine engel değildi. Her dağ tırmanılır, her deniz geçilirdi. Uğruna çabalamaktan gocunmayacağın bir amacın varsa gerisi önemli değildi. Onun da amacı belliydi: sırça heykeli doğru adama ulaştırmalıydı.
                 Yürüdü, haftalarca, aylarca yürüdü. Bir an bile gülümsemekten vazgeçmeden yürüdü. Karşısına çıkan hiçbir şey onu yolundan çeviremedi. En sonunda karşısına bir adam çıktı. O olmalıydı: sırça heykeli hep koruyacak olan kişi... Başka bir ihtimali düşünmedi bile. Hedefe yaklaşmanın heyecanıyla koşarak vardı adamın yanına. Hiçbir şey sormadan, söylemeden öylece uzattı kıymetlisini. Adam tereddütsüz aldı. Şöyle bir evirip çevirdi. Sonra kaldırıp attı. Bu kadar basitti. Küçük kız henüz heykelin atıldığı yere ulaşmadan adam çekip gitmişti bile. Ağlıyordu. Ağlamayı öğrenmişti. Yanaklarından akıp ağzına dolunca, gözyaşlarının tuzlu olduğunu fark etti. Sırça heykelini yavaşça eline aldı. Bir parçası kopmuş, parçalanmıştı. Çevredeki ağaçlardan sakız topladı. Gözyaşları hiç durmadan akarken o sırça heykeli eski haline getirmek için uğraştı, uğraştı... Olmuyordu, beceremiyordu. Bir türlü yapıştıramıyordu kopan parçayı yerine. Sonra bir ses duydu. Kafasını kaldırdığında bir adam onu izliyordu. Adam hiç konuşmadı. İzledi bir süre. Çok uzun bir süre... Küçük kız heykeli eski haline getirmek için çabalarken, o izledi. Günler, haftalar geçti aynı yerde. Kız uğraşıyor, adam başında bekliyordu. En sonunda kız heykeli adama uzattı. Belki de doğru kişi buydu. Önce tamir edecek, sonra onu koruyacaktı. Adam heykeli yıllardır bunu bekliyormuşcasına, tereddütsüz aldı. Küçük kızın çok uzun süredir yapamadığı şeyi bir anda yaptı. Evet belki ilk hali gibi değildi ama olmuştu. Kopmuş olan parça yapışmıştı. O anda küçük kız gözyaşlarının tadını unuttu. Gülüyordu. Mutluluğu kısa sürdü. Çünkü adamın heykeli korumak karşılığında istekleri bitmek bilmiyordu. Başlarda küçük kıza makul gelmişti bu istekler. Sırça heykel sağlamdı ve önemli olan buydu. Ama bir yerden sonra adam korkunç bir hal almıştı. Yerine getirilmeyen istekleri karşısında heykeli kırmakla ilgili tehditler savuruyordu. Küçük kız adamın gönlünü hoş etmek için didindi, çabaladı ve sonunda adam tehditlerinin boşa olmadığını kanıtlarcasına bir taş alıp sırça heykelin üstüne bıraktı. Şimdi heykel eskisinden de kötü bir haldeydi.
              Küçük kızın gözyaşları akamayacak hale gelene kadar aktı. Adamın istekleri karşısında o kadar yorulmuştu ki şimdi heykeli ne tamir edecek ne de başka birine götürebilecek gücü vardı. Çok uzun bir süre geçti. Arada insanlar gelip hiç kıpırdamadan kırılmış sırça heykelin başında yas tutan bu kıza yardım teklif ettiler. Ne kabul etti, ne reddetti. Küçük kız öylece bekledi. Ta ki bir gün ayağa kalkma cesareti gösterene kadar. İnsanlardan korkuyordu ama yardımlarına ihtiyacı vardı farkındaydı. Sırça heykeli parçalarıyla beraber eline aldı ve yürümeye başladı. Artık doğru yolda olup olmadığını bile bilmiyordu. Sadece yürüyordu. Kafası allak bullak olmuştu. İnsanların hangisi iyi hangisi kötüydü? Daha da önemlisi doğru kişiyi nerede bulacaktı? Yürüdü, yürüdü... Yolda gördüğü insanları sırça heykele hiç dokundurtmadı ama tamir edebileceği malzemeler ve bazen de tavsiyeler aldı. Hem yürüyor hem de yavaşça heykeli eski haline getirmeye uğraşıyordu. Ve bir süre sonra heykel tek parça haline gelmişti. İzleri vardı ama artık daha da kıymetliydi. Küçük kız pamuklara sararak taşıyordu artık heykeli.
             Oldukça uzun bir zaman yürüdü. Rotasını yeniden bulduğunu hissediyordu. Bir gün biraz soluklanmak için bir ağacın altında durdu. Oturdu ve onu fark etti. Bir adam vardı. Hem kocaman, hem küçücüktü. Hem gülüyor, hem ağlıyordu. Hem ayakta hem oturuyordu. Adam küçük kızın o kadar ilgisini çekmişti ki sırça heykeliyle birlikte yanına yaklaştı. Uzun zaman sonra ilk kez birinin sırça heykeline zarar vermesinden korkmuyordu. Acaba doğru kişi bu muydu? Bu sefer hemen teslim etmeyecekti heykeli. Önce dokunmasına izin verdi, sonra tutmasına, bir süre sonra da taşımasına. Günler, haftalar bu şekilde geçti. Küçük kız bir gün adama "o kişi sensin, heykel senin" demeye karar verdi. Bir heyecanla yanına gitti. Ama adam yoktu. Sırça heykeli orada öylece bırakıp yok olmuştu. Küçük kız adamın gidişine üzülse de heykele zarar vermediği için ona minnettardı. "Belki gelir" dedi kendi kendine. "Belki heykeli koruyacak güce sahip olunca gelir" ama adam gelmedi. Küçük kız artık beklemenin faydasız olduğunu anladı.
        Yeniden çıktı yola. "Ya zarar veriyorlar, ya bırakıp gidiyorlar" diye düşündü. Belli ki kendisi doğru kişiyi bulamayacaktı. Bir bilene danışması gerekiyordu. Ve o bu kişiyi nerede bulacağını biliyordu. Dağları, tepeleri aştı. Aksakallının evine ulaştı. Sırça heykel elinde içeri daldı. Aksakallı onu bekliyordu zaten. "Gel küçük kız, biraz dinlen. Biliyorum çok yorgunsun. Ama maalesef sorunun cevabı bende değil" dedi. "Dünya üzerinde kimse sana doğru kişi bulamaz, sen hariç. Ancak bir adam var şu dağın arkasında, cesaretiyle nam salmış. Belki odur, belki de değildir. Tüm söyleyebileceğim bu kadar."
          Küçük kız istediği cevabı alamasa da bu cesur adamı görmesi gerektiğini biliyordu. Sırça heykel elinde aksakallının gösterdiği dağı aştı. Bahsettiği adamı buldu. Buldu bulmasına ama bu adam hiç de öyle cesur birine benzemiyordu. Korkarak yanına doğru gitmeye başladı. Adam küçük kızı görür görmez ellerini uzattı. Küçük kız tereddüt etti. Heykelinin izlerine baktı önce sonra kendi yorgun düşmüş bedenine. "Daha fazla tek başıma taşıyamam" diye düşündü. Elleri titreye titreye uzattı heykeli. Adam heykeli ellerine değil yumuşacık kumaşların içine aldı. İlk lafı "çok değerli" oldu. Küçük kız bir parça rahatlamıştı. Adam her gün heykelin izlerini yok etmek için çabalıyordu. Küçük kız çok kısa bir süre içinde adama güvendi. Hem aksakallı söylemişti bu adamı. Mutlaka doğru insan bu olmalıydı. Olmak zorundaydı.
              Aradan biraz zaman geçti. Önce adam yumuşak kumaşları kaldırdı. Sonra sırça heykeli evirip çevirmeye başladı. Küçük kız biraz rahatsız olsa da "güvenmelisin" dedi kendi kendine. Biraz zaman daha geçti. Artık adam heykeli atıp tutmaya, ordan oraya sürüklemeye başlamıştı. Günler önce pamuklar içinde kabul eden o değildi sanki. Küçük kız müdahale etmek istedi. Ama o kadar bitkindi ki, kendini yanlış gördüğüne ikna etmeye çalıştı. Sonra bir gün, sıradan bir gün, hiçbir nedenin olmadığı bir gün, bir olayın yaşanmadığı, 4,5 milyar gün görmüş dünyanın en normal olduğu bir gün adam sırça heykeli aldı ve paramparça etti. Bir nedeni yoktu. Bir amacı yoktu. Bir daha yapışmasın diye tüm parçaları un ufak edinceye kadar yerden yere vurdu. Küçük kız "dur" demeye bile fırsat bulamamıştı. Adamın heykeli paramparça edişini coşkuyla kutlayan insanlar vardı etrafta. Küçük kız anlam veremiyordu. "Adam niye zarar vermişti?" "Herkes neden mutluydu?" İşte o an gülen insanların yüzünde saf kötülüğü gördü. Başkalarının mutsuzluğundan alınan korkunç zevki gördü. Dünya kötü bir yerdi. Neden bunu bu kadar geç anlamıştı ki? Heykelden geriye kalanların başına gitti. Ne gücü ne de gözyaşı kalmıştı. "Her şey bitti" dedi.  Artık ne bir amacı vardı, ne yaşama gücü. Böylesine kötülüklerle dolu bir yerde yaşamak istemiyordu zaten. Tuz buz heykelin yanına uzandı. Yağmur yağıyordu. Gözlerini kapattı. Yağmurun heykelin kalan parçalarını götürmesini diledi. Tam o anda yüzüne değen yağmur damlaları birden kesildi. Yavaşça gözlerini araladı. Birisi ona ve heykele şemsiye tutuyordu. Yüzünde kocaman gülümsemesi olan bir adam... "Yapışmaz belki ama yeniden yapabiliriz. Hem böylelikle izleri de silinmiş olur" dedi. Küçük kız inanmaz gözlerde adama bakıyordu. Adam tutması için kıza elini uzattı. Kızı kaldırdıktan sonra sırça heykelin parçalarını küçük bir kutuya koydu. Kutuyu kıza verdi. "Hadi" dedi.
              Hikayenin devamı yok. Daha doğrusu çeşitli rivayetler var. Bir rivayete göre kız kutusunu alıp, arkasını dönüp gidiyor. Heykelin parçalarını bir ağacın dibine gömüyor sonrasında küçük kızı ne bir gören ne bir duyan oluyor. Başka bir rivayete göre adama güvenen küçük kız hatasının farkına adam heykelin parçalarını bile yok ettikten sonra varıyor. Bir daha kimseye güvenmemeye yemin ederek insanlardan uzakta sırça heykelinin yasını tutarak yaşlanıp gidiyor. Son rivayete göre ise bu adam heykeli ilk halinden de daha güzel hale getirip doğru adam oluyor ve dünya döndükçe ne küçük kızın elini bırakıyor ne de heykeli...
           Bana sorarsanız tüm masallar mutlu sonla bitmeli, son rivayet doğrusu olmalı. Sırça heykeliyle küçük kız hep mutlu mesut yaşamalı. Ve ben de kocaman MUTLU SON yazabilmeliyim...


Güncelleme: Hikayenin sonunu öğrendim. Üç rivayet de doğru değilmiş. En son heykelin kalan parçalarının yanına uzanmış olan küçük kız bir daha hiç uyanmıyor. Gördüğü şemsiye tutan adamsa son rüyası oluyor. Sırça heykelin parçalarıyla birlikte rüzgara, yağmura, toprağa karışıyor. Bir daha hiç acı çekmiyor.
                                                                   SON
         
             

0 yorum:

 

Bir Garip Doktor Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea