13 Nisan 2018 Cuma

Aldatmak

Gönderen Hazan Çıtlak zaman: 10:36
             "Bazı insanlar bahtsızdır. Rahmetli anneannem 'talahım(talihim) bok' derdi. Aynen o şekil. Zavallılar ne zaman mutlu olacaklarını düşünseler başlarına bir iş gelir." Evet bu daha önce size yazdığım "börek aşkı" (http://hazancitlak.blogspot.com.tr/2017/10/borek-ask.html) hikayesinin giriş kısmı. Yine aynı şekilde başlamak istedim yazıya. Çünkü o yazıda bahsettiğim bahtsız Bedevi arkadaşımı yine çölde kutup ayısı öpmüş. 
                Ben hikayeyi kişi ve zaman karışıklığı olmasın diye onun ağzından yazacağım. Yazmak için kendisinden izin aldım, sorun yok. "Yaz, yaz da insanlar hallerine şükretsinler" dedi.  Yazıda geçen mesajları da bizzat okudum ve öyle yazıyorum. Baştan uyarayım, bu seferki olay beni hiç güldürmedi. Kendi başına her gelene kahkahalarla "bunu da yaşadık be" diyen arkadaşım da bu sefer gülerek anlatmadı. Hazırsak başlıyorum...
                 "En son biliyorsunuz 3 aylık sevgilim ev arkadaşımın yaptığı börekleri yiyebilmek için benimle barışmış ve sonrasında sırra kadem basmıştı. O olayda kendimle dalga geçip bayağı bir gülmüş olsam da başıma daha önce gelenleri de hesaba katarak insanlara karşı derin bir güvensizliğin içine düştüm. Bu nedenle bir süre hayatıma birini almadım. Yeni arkadaş bile edinmedim. Hatta bir süre evde hapis hayatı yaşadığımı bile söyleyebilirim. Demek ki ben kötü insan çekiyordum. Bu yüzden insanlardan uzak durmalıydım. Ama baharın gelişiyle birlikte gevşeyen gönül yaylarım yakarışlarıma karşı kayıtsız kaldı. İçimdeki beni her bokun içine düşüren o ses "Daha ne kadar kaçacaksın?" dedi. Keşke "ömür boyu" deseydim ama diyemedim. Ve tahmin ettiğiniz üzere birisiyle tanıştım. Aslında çok öncelerden tanıştığım bir insandı kendisi. Sadece aynı ortamda bulunma fırsatımız olmamıştı. Kaderin ağları mı dersiniz, feleğin işleri mi bilinmez bir gün bir yerlerde yolumuz kesişti. Aramızda başlayan bir muhabbet sonrasında telefondan devam etti. Bu muhabbetin konusu önemli ama. Konu benim ne kadar kırılmış olduğum ve insanlardan neden bu kadar uzak durduğum üzerineydi. Günlerce devam etti bu muhabbet. Kendisi her insanın bir şekilde başkaları tarafından kırıldığını, bu yüzden karşımıza çıkacak iyi insanları cezalandırmamamız gerektiğini savunuyordu. Mantıken haklıydı. Ancak gel gör ki beni bu hale 'çok iyi insanlar' getirmişti. Muhabbet bir yerden sonra günlük hayata döndü. 'Nasılsın? İyi misin?" tarzında... Sonrasında yeniden buluştuk. Sonraki gün yine buluştuk. O kadar hızlı ilerliyordu ki bir şeyler, müdahale bile edemiyordum. Ben sütten ağzı yanan insan olarak çok temkinli yaklaşsam da o bodoslama gidiyordu. Ve benim de ona eşlik etmemi bekliyordu. Artık alelade benden hoşlandığını dile getirmişti. Bütün bu olaylar 15 gün içerisinde yaşanıyordu. Ben ne yapacağımı bilemez vaziyetteydim. Kalbim ona ayak uydurmak isterken beynim 'başına gelenleri unutma' diye fısıldayıp duruyordu. Yalnız şunu söylemeden geçmeyeyim. Hemen hemen her buluşmamızın konusu benim ne kadar kırılgan bir insan olduğum, beni bu hale getirenleri bulursa kazığa oturtmak istediği şeklindeydi. Tabi devamında "ben asla kırmam, üzmem"ler sıralanıyordu. Beni görmek için her gün neredeyse 1 saat yol çekmesi, beni ikna etmek için verdiği uğraş... Hepsi o kadar inandırıcıydı ki beynim günler içinde lal oldu. Artık tüm hakimiyet kalbimdeydi.
                 Resmen bir rüya yaşıyordum. Beraber o kadar çok eğleniyorduk ki! Her sabah kocaman bir gülümsemeyle uyanıyordum. Evet her şey harikaydı ve aslında içten içe bu harikalığın altından bir şey çıkacağını hissediyordum. Bunu engellemek için, sanki mümkünmüş gibi, ilk günden ona "Senden tek ricam var. Bana asla yalan söyleme" dedim. Verdiği tepki "sana neden yalan söyleyeyim ki?" şeklindeydi. "Mantıklı" dedim kendi kendime. "Bir palyaço neden yalan söylesin ki?"
        Sevgililiğimizin 3. gününde ilk kavgamızı yaptık. Konu benim duygularımı yeterince yansıtmamam üzerineydi. O beni çok seviyordu (Ne ara bu kadar sevdi? diye düşünmedim değil) ama ben ona karşı hep temkinliydim. Ona karşı vicdansız, egoist ve bencildim. O daha önce bana insanların yaşattığı kötü şeylerin bedelini ödemek istemiyordu. Sadece ona güvenemi istiyordu. Beni asla kırmaz ve üzmezdi. Biz çok uzun zaman beraber olacaktık. Beni asla bırakmayacaktı. Ne kadar klişe olduğunun farkındayım ama insan inanıyor veya inanmak istiyor işte. Özür diledim. Haklıydı. Börekleri alıp giden de daha önce kalbimi hiç acımadan çat diye kıran da o değildi sonuçta. 
             Henüz flört aşamasındayken bana iş nedeniyle Almanya'ya gideceğini söylemişti. Kiminle gideceğini, gideceği kişiyle arasının pek iyi olmadığını, muhabbet etmesi gerekirse onun köpeği olduğunu ve onun hakkında konuşacağını uzun uzun anlatmıştı. Sonrasında uçak saatlerini, nerden aktarma yapacaklarını, gideceği şehire ulaşmak için araba kiralayacaklarını ve çok gergin olduğunu söylemişti. Gidiş zamanı bizim birinci haftamızın sonuna denk geliyordu. Son gün vedalaşırken "hiç gitmek istemiyorum" demişti. Sonra havaalanına giderken aramıştı. İstanbul aktarmalı uçacaktı. 5 saati vardı havaalanında. Sonra gece 3'te Almanya'ya uçacaktı. En son İstanbuldayken "seni bu kadar çok severken güle güle gelebilirim ama güle güle gidemem" demişti. 
                İster iç ses deyin ister paranoya ister tecrübe... Bu kadar açıkça anlatmış olsa da planını bir şeyler beni rahatsız etti. Henüz o istanbuldayken açıp uçak saatlerine baktım. Bahsettiği şirketin dediği saatte uçuşu yoktu. Kendi kendime "saçmalama" diyerek uyudum. Sabah uyandığımda telefonumda mesaj vardı. 7.30'da vardığını ve arabayı beklediğini bir de beni çok çok çok sevdiğini yazmıştı. Geri cevap verdiğimde mesaj iletildi. Yarım saat sonra içime kurt düştüğü için yeniden mesaj attım ve yine iletildi. Verdiği cevap "benzin istasyonunda durduk" şeklindeydi. Ama benim içim içimi yemeye başlamıştı bir kere. Bahsettiği uçak firmasını aradım ve gece uçuşu olmadığını öğrendim. Yalan söylüyordu biliyordum ama içten içe yanlış anlamış olmayı diliyordum. Sonra bu bana mesaj attı. Gideceği yere varmıştı. Toplantıyı bekliyordu. Uçukta hiç uyuyamamıştı, çok yorgundu. Sabır konusunda hiç yetenekli olmadığım için anında sordum neden yalan söylediğini. Önce inkar etti. Şehir ve uçak firması isimlerini karıştırdığını söyledi. Ama dediği firmanın da gece uçuşu olmadığını internetten teyit edince hayattımın en korkunç mesajını okudum. 'Gece İstanbul'a geldim. Eski kız arkadaşımla kalıyorum. Biz elimizde olmayan nedenlerle ayrıldık ve şimdi o evleniyor ve evlenmeden önce benimle zaman geçirmek istedi. Bu senden önce ayarlanmış bir şeydi. Sonra sen çıktın karşıma. İptal edebilirdim ama etmedim. Çünkü ben de onunla zaman geçirmek istiyorum. Bunu sana anlatsam anlayamazdın. Bu kadar geniş değilsin. Ama burada üzüleceğin bir durum yok.' Sonrasında 20 kez aradım. İnanamıyordum. Bir insan bunu neden yapardı ki? 'Açabileceği pozisyonda değilmiş.' Artık bu cümleden ne anlarsanız... Kafamda sadece tek bir soru dönüyordu: neden? Ben onu sevmiştim. Bir haftada bir insan ne kadar çok sevilebilirse o kadar sevmiştim. Ben ona inanmıştım, güvenmiştim. Birinci haftadan aldatılmıştım. Hem de ilk muhabbetimizin benim ne kadar çok kırıldığımla ilgili olduğu insan tarafından. 
          Yıkıldım. Bu sefer ne gülebiliyorum ne de dalga geçebiliyorum. Hayatım iki bin bölümlük saçma günlük dizilere döndü. Başıma artık ne gelebilir ki dedikçe yenisi geliyor. İnsanlar nasıl bu kadar vicdansız olabiliyordu? Bana empati yoksunu olduğumu söyleyen insan bunu nasıl yapabiliyordu? Ya o kız... Evleniyormuş. İki gün sonra "canım kocişim" diye fotoğraf atmayacak mı? Acaba o nasıl bir yalan söyledi? Sanırım ömrümün sonuna kadar bütün perdelerimi çekip evimde herkesten uzakta yaşamam lazım. Ama ben, gelsin ve beni ikna etsin istiyorum. 'hayır öyle olmadı' desin. Nasıl bilmiyorum ama bir şekilde inandırsın beni. 'Uzaylılar kaçırdı, bizi ayırmaya çalışıyorlar' dese inanacak vaziyetteyim. Bazen keşke hiç bakmasaydım o uçak saatlerine, keşke aptal aşık olsaydım da bunu yaşamasaydım diye düşünüyorum. Eğer seçme şansım olsaydı, ben bu güvensizlikle hayatıma devam etmektense salak yerine konulmayı tercih edebilirdim." 
             Arkadaşımı yıllardır tanırım. Gerçekten bela çeken bir insandır. Ama o bunları her seferinde gülecek bir duruma çevirir. Tanıdığım en güçlü insan bile olabilir. Onun yaşadıklarını ben yaşasam depresyondan hiç çıkmazdım diye tahmin ediyorum. Ama bu sefer farklı. İlk kez bu kadar dağılmış gördüm onu. Yaptığı paranoyanın gerçek çıkması, adamın(?) eski sevgilisinin yanına giderken ve yanındayken arkadaşıma attığı aşk dolu mesajlar... Vay be dedim kendi kendime. Gerçekten bu kadar kötü olabiliyormuş demek ki insanlar. Bu dinlediğim olaydan beri ben bile kendime gelemiyorum, o ne yapsın? Bir daha nasıl güvensin? Nasıl sevsin? Sonra düşündüm kendi kendime.  Uçuş saatlerini kontrol etmek benim aklıma gelir miydi? Hiç sanmıyorum. İnanırdım ben. Çoğu kadın da benim gibi işte inanıyor, inanmak istiyor. Gerçekler bu kadar acıyken üç maymunu oynamak çok da mantıksız gelmiyor bana artık. 

3 yorum:

Azime dedi ki...

Kitap okur gibi okudum, akış Harika 👌🏻 Olay güzel değil tabi de maalesef insan var, insan var

ipek0790 dedi ki...

Yaa çok üzücü bir durum ama elden birşey gelmez keşke biraz daha tanıyıp öyle flört etseydin

Adsız dedi ki...

Kime, neden güvenelim ki? 3 kez aldatılmış biri olarak diyorum ki güzel meslektaşım; bu devirde ailen dışında kimseye güvenmeyeceksin. Verdiğin değerin karşılığını insanlardan görebiliyorsan ne hoş ama inan ki insanlar çok boş... Dost vs de hikaye emin olabilirsin o da yok, yani ''dostluk'' kavram olarak var sadece. Arkadaşlık ise yoldan geçen biri de arkadaşındır her türlü bulunur.
RUMUZ: Karamsar tıp talebesi

 

Bir Garip Doktor Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea