Sevgili anneciğim sitemi ziyaret etmiş. heycanla sordum "eee ne düşünüyosun?" cevap "yazıların çok basit ve sığ" sanırım anneciğim nobel edebiyat ödülünün bana verileceğini ama benim yoğun ısrarım üzerine orhan pamuk'a verildiğini öğrenmiş. oysa ki saklamaya o kadar da özen göstermiştim
evet bugün annemin bu sözlerine üzerine biraz bilimsel bi konuya değinmek istedim. konumuz: aşk. eminim herkesin bu konu üzerinde bi fikri vardır. her ay illa bi gazetede veya bi dergide bu konuyla ilgili bi yazı olur. e bende fikirlerimi söylemek istedim hemen bayat konu deyip geçmeyin. önce bi okuyun sonra bayat deyin.
çoğumuz okumuşsunuzdur bir yerlerden aşkın bir hastalık olduğunu.Aşkın

beyinde muhakeme yeteneğini çalıştıran bölümü etkisiz hale getirdiği

beyindeki kimyasallardan serotoninin aşıklarda ve saplantılı kişilik bozukluğu olanlarda aynı seviyede olduğu belirlenmiş. İnsanoğlunun en güçlü ve coşkulu ruh hallerinden olan aşkın nörolojik temellerini araştıran nörologlar

bu sevginin yoğunluğunu ölçmüşler ve bakın ne bulmuşlar: Londra Üniversitesi Nörobiyoloji profesörlerinden Semir Zeki

fonksiyonel MRI kullarak yaptığı araştırmada

17 kişiye önce sevdiği kişinin

ardından da arkadaşlarının fotoğrafları gösterilerek

serebral kan akışları izlendi. Araştırmada insana müthiş mutluluk ve haz veren aşkın

kişilerdeki “muhakeme yeteneğini yitirdiği” ve “saplantılı kişilik bozukluğuna” neden olduğu ortaya çıkmış.

Araştırma

aşkın

insanları nasıl saplantılı hale getirdiğini de açık şekilde ortaya koyuyor. İnsanların beynindeki kimyasallardan serotonin seviyesi aşık olanlar da

saplantılı (obsesif kompülsif bozukluğu) kişilerinkiyle aynı seviyede bulunuyor.Aşk bir yandan kişiye huzur ve güven verirken

diğer yandan ayaklarını yerden kesiyor. Beyindeki 'medial insula' bölümü aşkla aktive oluyor. Agresif davranışlarla ilgili bu bölüm aşık kişilerde çalışıyor ve anlaşmazlıkların üstesinden gelmeye yarıyor. Aşk

duygulanım

dikkat

motivasyon ve hafıza ile ilgili beyin alanlarını aktif hale getiriyor. Bu yapıların aktifleşmesi

stresin azalmasına neden oluyor.
İşte bu olayın bilimsel boyutu. benim fikirlerime gelecek olursak ben aşkı insanın üreme pskolojisine uydurduğu kılıf olarak düşünüyorum. biyoloji dersi alanlarımız bilir bi varlığın canlı olabilmesi için üremesi ve neslini devam ettirmesi gerekir. virüslerin (canlı olup olmadıkları hala araştırma konusudur) canlı olduğunu savunanların en önemli kanıtı üremeleridir. yani dünyadaki tüm canlı neslini devam ettirmeye uğraşır. insanda buna dahildir. ama insan kendini her zaman dünyadaki tüm canlılardan üstün gördüğü için bi amiple aynı amacı taşıdığını düşünmek istemiyor. işte burda ünlü "aşk" devreye giriyor. bedenimiz kendine yüklenen biyolojik görevleri yerine getrmeye çalışıyor. kendine üremek için en uygun eşi arıyor ve bulduğundada tepki veriyor. biz de işte saf saf buna aşk diyoruz.
benim bu konu hakkındaki görüşüm bu bazılarınız hatta çoğunuz bana karşı çıkıyodur eminim ki ama şu zamana kadar çevremde gözlemlediklerim bana bu görüşü kazandırdılar. hepinize mutlu günler dilerim :)